Kategori: Ticaret Hukuku

Ticari İşletmenin Rehni


Tacir, ticari faaliyetlerini kesintisiz sürdürebilmesi için zaman zaman kredi kullanması gerekmektedir. Kredi kullana bilmesi için de teminat göstermesi gerekir. Kredi veren yani alacaklı lehine ayni teminat, taşınır ya da taşınmazlarda rehin hakkı kurulması yoluyla sağlanır. Bir taşınmaz üzerinden rehin tesis edilmek istenirse, (örneğin; bir ticari işletme için bankadan alınan para da bankadan ayni ya da şahsi teminat istenilir.) mutlaka tapu siciline rehinin tescil edilmesi gerekir. Taşınabilir mallarda ise TMK 939. Mad. Gereğince rehin tesisi için, malın zilyetliğinin alacaklıya devredilmesi gerekmektedir.

Rehin sözleşmesi: Rehin alacaklısı olabilecek kişiler Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunun 3. Maddesinde düzenlenmiştir bunlar;

Alacaklılar: Kredi kuruluşları (Bankalar, Kredi kuruluşları, Finans Kuruluşları), Tacir (Gerçek kişi tacirler-Tüzel kişi tacirler), Esnaf

Rehin veren taraf: Tacir, Esnaf, Çiftçi, Üretici Örgütleri, Serbest meslek erbabı olan gerçek veya tüzel kişiler
Sözleşmenin şekli ve rehni kurulması Ticari İşletmede Taşınır Rehni Kanunun 4. Maddesinde düzenlenmiştir.

Bu madde kapsamında rehin sözleşmesi iki şekilden biri ile yapılması gerekmektedir.
1-Elektronik ortamda yapılabilir. Güvenli elektronik imza ile olması gerekir.
2-Yazılı olabilir. İmzalar noter tarafından onaylanmalıdır ya da Rehinli Taşınır Sicili Müdürlüğü’ndeki yetkili memur önünde imza atılmalıdır

Sözleşmedeki bulunan zorunlu hususlar; Taraflar (Taraflardan birsi tacir ise, rehin edilecek ticari işletme daha önce Ticaret Siciline tescil edilmiş olmalıdır.), Sözleşmenin hangi miktarda bir borcun sözleşmesi ile güvence altına alındığı belirtilmelidir. (Borcun miktar TL olmak zorunda değildir, döviz cinsinden olabilir), Sözleşmenin kapsamına giren hangi hususların girdiği ve bu hususların varsa ayırt edici özelliklerin belirtilmesi, Bu sözleşmenin sicile tescil edilmesi gereklidir ve bu tescil masrafların hangi taraf karşısında karşılanacağı belirtilmelidir.

Rehin sözleşmesi hüküm ifade edebilmesi için; TİTRK 4/1. Madde gereğince bu sözleşmenin Rehinli Taşınır Siciline tescil edilmesi gerekir. Rehin hakkı tescil edildiği andan itibaren doğmaktadır. Tescil yapıldıktan sonra rehin kapsamına girmekte olan malvarlığı unsurları niteliğine göre ilgili sicillere kaydı gerekmektedir. Ticari işletme rehni yapılabilmesi için rehinde güvence altına alınan borcun miktarına bakılmalıdır. Bu borç rehinin kapsamına giren varlıkların toplam değerine bakıldıktan sonra 5/2. Maddenin son cümlesi gereğince ticari işletme rehini kapsamına giren malvarlığı unsurlarının toplam değeri, rehinle güvence altına alınan borcun miktarını karşılıyorsa veya aşıyorsa ticari işletmenin üzerinde bir bütün olarak rehin tesis edilemez.

Malvarlığı unsurlarından, sadece durağan malvarlığı (taşınır işletme tesisatı) değil döner mal varlığı unsurları (ham madde, stok, mal) da bu kapsama girer. 6750 sayılı kanunun 1.maddesinin 5. Fıkrası gereğince, herhangi bir menkul mal, herhangi sebeple tapu kütüğüne tescil edilmiş ise rehnin kapsamı dışındadır. Bu hükmün aksi yorumunda taşınmaz malların rehin kapsamı dışında tutulduğu anlaşılır. 6750 sayılı kanunun ¼. Maddesi uyarınca sermaye piyasası araçları veya türev araçlarla ilişkisi finansal sözleşmeleri konu alan rehin sözleşmeleri ve mevduat rehni de kapsam dışındadır. Kanun kapsamına girmeyen son husus da 6750 sayılı kanunun 8. Maddesinin 3. Kurulacak menkul varlıklar söz konusu gereğince, özel sicillere tescil ve rehin hakkı kurulacak menkul varlıklar söz konusu ise bunlarda ticari işletmenin rehininin kapsamı dışındadır. Örneğin; motorlu taşıtlar, uçaklar….

Rehin Sözleşmesinin Hüküm ve Sonuçları

Rehin sözleşmesinin borçlu tarafı açısından; kural olarak ticari işletme rehininin amacı doğrultusunda, üzerinde ticari işletme rehni tesis edilen işletmesini normal bir şekilde işletmeye devam etme hakkına sahip olmaktadır. Yalnız kanunun 12 maddesi gereği işletmeye faaliyetine devam ederken, işletmenin değerini zedeleyecek faaliyetlerden kaçınmalıdır. İşletmenin dürüstlük kuralına TMK 2/1 uygun şekilde işletmeye devam etmek zorundadır. Aksi halde, rehnin konusu olan değerini düşürecek faaliyetlerde bulunan tacirin bu faaliyetlerinin yasaklanması istenilebilir. Hatta müdahalenin gecikmesi, tehlike arz edecekse, alacaklı mahkemeye başvurmadan doğrudan kendisi de bu faaliyetleri engelleyebilir yahut masrafları rehin verenden talep edilebilir.

Rehin alacaklısı tarafından; Borcun vadesi gelip, rehinle teminat altına alınan borç ödenmediğinde, 750 sayılı kanunun 14. Maddesi uyarınca rehin alacaklısı hakları düzenlenmiştir. Borcun ödenmesi durumunda en çok başvurulan yol, icra iflas kanunu 145. Maddesi ve devamıdır. Bu, menkul rehininin paraya çevrilmesini talep etmesi yöntemidir. İkinci yol olarak ise, 14/2. Madde gereğince, İcra iflas kanunu 24. Maddeye göre borcun zamanında ifa edilmemiş ise rehin alacaklısı icra müdürlüğüne başvurarak rehnin teminatı olan ticari işletmenin mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir. Bu özel bir düzenlemedir. Çünkü rehin hukukunda ‘lex commissoria’ yasağı vardır. Kural olarak rehin sözleşmelerinde rehin verenin edimini zamanında alacaklıya geçmesine ilişkin sözleşme hükümleri geçersizdir, kesin hükümsüzdür.

Bu ikinci yol, 14/2. Madde de yer alan icra-iflas kanunu 24. Maddeye göre icra müdürlüğüne başvuru lex commisria yasağının istisnasıdır. 3. Yol ise , 6750 sayılı kanunun 14. Maddesi gereğince , alacak hakkını varlık yönetim şirketlerine devredebilir. Varlık yönetim şirketleri, rehinli alacaklıların, alacak bedelini kendi bünyesinden karşılar sonrasında kendisi gerekli icra takibini gerçekleştirir. 4. Yol ise ; ticari işletme rehni kapsamına giren unsurların bir kısımı, zilyetliğin devri mümkün değilse bunlar üzerinde kiralama veya lisans hakkını kullanabilir. Örnek olarak; marka veya patent hakkın üzerinden kiralama veya lisans hakkını kullanabilir, alacaklı miktarı kadar.

Rehin Sözleşmesinin Sona Ermesi

Edim ifa edilirse rehin sözleşmesi sona erer. Örneğin; bir otelin sahibi, işletmesini bankadan kredi aldı ve bankada teminat olarak ticari işletme üzerinden rehin tesis etti. Rehin sözleşmesi yapılarak ticaret siciline tescil ve ilan edildi. Burcun vadesi geldiğinde borç ödendiğinde, rehin sona erer. Bu durumda 15. Madde gereğince rehinli alacaklı sicile başvurup, rehin kaydını terkin etmesi lazımdır yani sildirmesi lazımdır. Aksi halede cezai yaptırıma tabiidir. Ayrıca rehnin borçlusu mahkemeye başvurarak, kendisini sicilden sildirebilir.

Ticari İşletmenin Devri


Ticari işletmenin devri Türk Ticaret Kanunun 11/3 ve Türk Borçlar Kanunun 202. Maddesinde düzenlenmiştir. 202. Maddeyi uygulayabilmek için öncelikle ortada işletme düzeyinde olan bir devrin gerçekleşmesi gerekir. Yani bir işletmenin, bir başka işletmeyi devralması yahut bir şahsın bir işletmeyi devralması gerekir. Yani bir işletmenin, bir başka işletmeyi devralması yahut bir şahsın bir işletmeyi devralması gerekir. Bunun dışında bir de şirket birleştirmelerini düzenleyen hükümler, özel hüküm niteliğindedir dolayısıyla ortada bir şirket sözleşmesi söz konusuysa TBK 202. Madde uygulanmaz. TBK 202. Maddenin uygulanabilmesi için ortada bir ticari işletmenin devri olması gerekir. Ticari işletmenin devri değil de şirket birleşmeleri söz konusu ise bu taktirde TTK 136. Madde ve devamı hükümleri uygulanır.

TTK 11/3. Madde gereğince, devir sözleşmesi için şekil şartı, yazılı olarak yapılması gereklidir. Ayrıca sonra sözleşme hüküm ifade edebilmesi için ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi gereklidir. Bu hüküm, ticari işletmeyi bir bütün olarak konu alan tüm sözleşmeler için geçerlidir. Örneğin bir 3. Kişi tarafından kiralanması sözleşmenin yine yazılı olarak yapılması, hüküm ifade edebilmesi içinde ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi gerekir. Sözleşme bu şekle aykırı olarak yapıldığında, sonuç itibari ile kesin hükümsüzdür.

Ticari İşletmenin Devri İçin Gereklilikler

  1. TBK 202. Maddesi gereğince işletmenin aktif ve pasiflerinin devredilmesi gereklidir.
  2. Sözleşmenin yazılı olması, ticaret siciline tescil ve ilan işlemlerinin yapılması gereklidir.
  3. Devreden ve devralanın ciro miktarları (yıllık gelir miktarları) eğer Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun 7. Maddesine dayanarak çıkarılan 2010/4 sayılı tebliğdeki ciro eşikleri aşılırsa bu taktirde devir sözleşmesi geçerli olabilmesi için aynı zamanda Rekabet Kurulunda izin alınması gerekir.

Hukuki Uyuşmazlıklarda Zorunlu Ve İhtiyari Arabuluculuk


Arabuluculuk, bir özel hukuk uyuşmazlığında tarafların özgür iradeleriyle seçtikleri tarafsız ve uzman bir üçüncü kişinin hakemliğinde yürütülen bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Arabulucu olarak nitelendirilen bu üçüncü kişi bazı sistematik teknikler uygulayarak müzakerede bulunmak amacıyla tarafları bir araya getirir ve tarafların birbirlerini anlayarak çözümü kendilerinin üretmesi için iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştirir. Taraflar çözüm önerisi getiremediği takdirde arabulucu çözüm önerileri sunabilmektedir.

Arabuluculuk, ihtiyari ve zorunlu olarak ikiye ayrılır.

Zorunlu Arabuluculuk: Bazı uyuşmazlıklar için mahkemeye dava açılmadan önce arabulucuya gitme zorunluluğu bulunmaktadır. Zorunlu arabuluculuk, bu uyuşmazlıklar bakımından bir dava şartıdır. Dolayısıyla arabulucuya başvurmadan açılacak dava, dava şartı yokluğu nedeniyle reddedilecektir. Ticari davalar ve kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti gibi iş davalarına konu teşkil eden bazı talepler zorunlu arabuluculuk kapsamı içerisinde yer almaktadır.

İhtiyari Arabuluculuk: Tarafların arabulucuya gitme zorunluluğu olmamakla birlikte, kendi özgür iradeleriyle uyuşmazlığın çözümü amacıyla dava açmadan önce arabulucuya başvurması durumudur. Tarafların üzerinde tasarrufta bulunabilecekleri her türlü özel hukuk uyuşmazlığı bakımından ihtiyari arabuluculuk yoluna başvurabilmeleri mümkündür.

Suç teşkil eden fiillerle bağlantılı uyuşmazlıkların çözümü içim arabuluculuk yoluna başvurulamaz. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü Ceza Muhakemesi Kanunu’nun uzlaştırma hükümleri çerçevesinde uzlaştırma büroları tarafınca çözülecektir.

Kimler Arabulucu Olabilir?

Arabuluculuk Kanunu’nun 20. Maddesinde arabulucu; “Hukuk fakültesi mezunu, mesleğinde en az 5 yıllık deneyime sahip olan, arabuluculuk, iletişim ve görüşme teknikleri konularında uzmanlık eğitimi almış kişidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Arabulucular, hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra iletişim tekniklerini, müzakere ve uyuşmazlık çözüm yöntemlerini, davranış psikolojisini, arabuluculuk faaliyetinin temel bilgilerini içeren bir mesleki eğitime tabi tutulurlar. Arabuluculuk sınavında başarılı olunmasıyla bu faaliyette bulunabilmek için arabuluculuk listesine kayıt yaptırmak zorundadırlar. Bu liste Adalet Bakanlığı tarafından tutulur.

Arabuluculuk Görüşmelerine Kimler Katılabilir?

Arabuluculuk toplantılarına katılabilecek olanlar, taraflar, vekaletteki yetki veya özel yetki ile tarafların avukatları, tarafların kanuni temsilciler ve taraflarca açık rıza verilmesi halinde uyuşmazlığın çözümünde katkısı bulunabilecek uzman kişilerdir.

Ticari Davalarda Arabuluculuk

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/a maddesi uyarınca, TTK’nın 4. Maddesinde belirtilen tüm ticari davalar ile diğer özel kanunlarda yer alan ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat istemleri hakkında dava açılmasından önce arabulucu yoluna başvurulmuş olması dava şartı olarak aranmaktadır. Arabulucu bu başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren altı hafta içinde sonuçlandıracaktır. Bu süre zorunlu hallerde iki haftaya kadar uzatılabilmektedir.

İş Hukukunda Zorunlu Arabuluculuk

7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca işçi ve işveren arasındaki yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, maaş gibi işçilik alacakları ile ihbar tazminatı, kıdem tazminatı gibi tazminatlardan kaynaklanan uyuşmazlıklar için zorunlu arabuluculuk yoluna başvurmak gerekmektedir. Arabulucuya başvurmadan iş mahkemesine dava açılması durumunda bu dava “dava şartı yokluğu” nedeniyle usulden reddedilir.

Başvurulacak olan arabulucu her iki tarafça kabul edilmelidir. Tarafların bir arabulucu üzerinde anlaşamamaları halinde her adliyede bulunan “arabuluculuk merkezi”, listeye kayıtlı olan arabulucular arasından birini seçerek uyuşmazlığın çözümünde görevlendirir.

İş davalarında arabulucu dosyanın kendisine atanmasından itibaren üç hafta içerisinde uyuşmazlığı çözüme kavuşturur. Bu süreç zorunlu hallerde bir hafta daha uzatılabilmektedir.

Arabuluculuk Sürecinin Hak Düşürücü Süre Ve Zamanaşımı Sürelerine Etkisi

Arabuluculuk süreci, tarafların dava açılmadan önce arabuluculuk yoluna başvurması halinde arabulucu tarafından ilk görüşmeye davet edilmeleri ve sürecin devam etmesi hususunda anlaşmaları ve bu durumu bir tutanakla belgelendirdikleri tarihten itibaren başlar.

Tarafların dava açıldıktan sonra arabulucuya başvurması halinde ise bu süreç, mahkemenin arabuluculuk davetinin taraflarca kabul edilmesi veya tarafların arabulucuya başvurma konusunda anlaşarak bunu mahkemeye bildirmeleri ya da duruşmada bu beyanların tutanağa geçirildiği tarih itibariyle başlayacaktır.

Arabuluculuk sürecinin başlamasından sonra ermesine kadar geçen süre zamanaşımı süresi ve hak düşürücü sürenin hesaplanmasında göz önünde bulundurulmayacaktır. Son tutanak ile birlikte davacı davasının tabi olduğu zamanaşımı süresi içerisinde mahkemeye başvuru yapmalıdır. İşe iade davaları bakımından son tutanağı alan davacının iki hafta içerisinde davayı açması gerekmektedir.

Arabuluculuk Toplantısına Katılmayan Tarafın Sorumluluğu

Arabuluculuk Kanunu uyarınca arabuluculuk faaliyetini, taraflardan birinin mazeret bildirmeksizin ilk toplantıya katılmaması nedeniyle son bulması halinde toplantıya katılmayan taraf son tutanakta bildirilir ve bu taraf uyuşmazlıkta kısmen veya tamamen haklı çıksa dahi yargılama giderlerinin tamamında sorumlu tutulacak, ayrıca bu taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmeyecektir. Her iki tarafında görüşmeye katılmaması halinde açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır. Ancak bu durumda haklı çıkan taraf lehine avukatlık vekalet ücretine hükmedilebilecektir.

Arabuluculuk Ücreti

Arabulucu, yaptığı hizmet karşılığında bir hizmet alacaktır. Bu ücret, taraflarca aksi kararlaştırılmadığı takdirde faaliyetin sonra erdiği tarihte yürürlükte olan Arabulucu Asgari Ücret Tarifesi uygulanarak belirlenir.
Arabulucu ücreti ve diğer her türlü masraf taraflar aksini kararlaştırmadıkça eşit olarak karşılanır.

Arabulucuya başvuru süresi nedir?

Taraflar, uyuşmazlığın her aşamasında arabuluculuk yoluna başvurma şansına sahiptir. Dava açılmadan önce veya dava açıldıktan sonra bu yola başvurulabilecektir.

Davanın açılmış olduğu durumda mahkeme de tarafları arabulucuya başvurma konusunda teşvik edebilir. Uyuşmazlığın taraflarından biri diğer tarafa bu hususta bir teklif sunabilir. Arabulucuya başvurma hususunda karşı tarafa iletilen teklifin otuz gün içerisinde olumlu cevaplanmaması teklifin reddedilmesi anlamına gelecektir.

Davanın açılmasından sonra tarafların birlikte arabuluculuk yoluna başvuracaklarına bildirmeleri halinde yargılama, mahkeme tarafından üç ayı geçmemek üzere ertelenir. Bu süre tarafların mahkemeye tekrar birlikte başvurmaları halinde üç aya kadar uzatılabilecektir.

Hangi Uyuşmazlıklar İçin Arabuluculuk Yoluna Başvurulamaz?

Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri hukuki sorunlara ilişkin uyuşmazlıkların çözümü amacıyla arabulucuya başvurulamaz. Bu uyuşmazlıklar genellikle kamu hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklardır. Bunun yanı sıra aile hukuku gibi özel hukuk alanlarına ilişkin bazı uyuşmazlıklar da arabulucu yoluyla çözülememektedir.

Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca uzlaştırma/uzlaşma kapsamı içerisinde sayılan bir suç ile ilgili uyuşmazlıklar da Arabuluculuk Kanunu kapsamı dışındadır.

Ceza davaları, nüfus kaydının düzeltilmesi davaları, çocuğun velayeti, aile içi şiddet iddiası içeren uyuşmazlıklar, idari yargının yetkisindeki tam yargı davaları ve iptal davaları, vergi hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklar ve iş hukukundan kaynaklanan hizmet veya iş kazasının tespiti gibi tespit davaları da arabuluculuk yoluyla çözüme gidilemeyecek diğer uyuşmazlıklardır.

Arabuluculuğa Hakim Temel İlkeler

İradi Olma ve Eşitlik İlkesi: Tarafların arabulucuya başvurmak, bu süreci devam ettirmek, sonuçlandırmak ve süreci sonlandırmak konusunda serbest olmalarını ifade eder. Bu serbestliğin istisnası İş Kanunu 18/a hükmü ile getirilen dava şartı olarak arabuluculuk ile bazı ticari davalara getirilen zorunlu arabuluculuktur.

Gizlilik İlkesi: Arabulucu, arabuluculuk faaliyeti süresinde kendisine sunulan veya diğer bir şekilde elde ettiği bilgi ve belgeler ile diğer kayıtları gizli tutmak zorundadır. Taraflar ve görüşmeye katılan diğer kişiler de buna uymak zorundadırlar. Arabuluculuk Kanunu’nun 33. Maddesinden gizlilik ilkesine aykırı hareket edilmesi sonucu bir kişinin hukuken korunan menfaatinin zarar görmesine neden olan kişinin, şikayete bağlı olarak, altı ay hapis ile cezalandırılması öngörülmüştür.

Beyan ve Belgelerin Kullanılmaması İlkesi: Taraflar, arabulucu veya görüşmelere katılanlar da dahil üçüncü bir kişi uyuşmazlıkla ilgili hukuk davası açıldığı takdirde veya tahkim kurumuna başvurulması durumunda kanunda sayılan beyan ve belgeleri delil olarak ileri süremeyecek ve bunlar hakkında tanıklık yapamayacaktır. Kanunda bu belge ve beyanlar şöyle sıralanmıştır;

  • Arabuluculuk daveti ve katılma talebi
  • Tarafların görüşmelerde sunduğu görüş ve teklifler
  • Tarafların önerileri, herhangi bir vaka ve iddianın kabulü
  • Arabuluculukta hazırlanan belgeler

Arabuluculuk yazımızda başvuru formlarına ulaşabilirsiniz.

Ticaret Hukuku Nedir?


Ticari işlemlerin hukuku olan ticaret hukuku, hukuki işlem ve fiillerle ticari faaliyetler sonrası ortaya çıkan ticari işlem ve hükümleri esas almaktadır. Ticari işletme hukuku, şirketler hukuku ve kıymetli evraklar hukuku olarak üç ana dala ayrılır.

Ticaret Hukuku Uygulama Alanını Belirleyen Sistemler

Ticari faaliyetleri düzenleyen ticaret hukuku uygulama alanını belirleyen sistemler 4 ana başlıkta inceleniyor.

  1. Subjektif sistem: Fransız Devrimi ile eleştirilen subjektif sistem tacirler hukuku olarak ta tanımlanır.
  2. Objektif Sistem: Kişilerin önemli olmadığı, ticari işlemlere uygulanan sistemdir.
  3. Karma Sistem: Tacirlerin ve ticari işlemlerin esas alındığı sistemdir.
  4. Modern Sistem: Ticaret hukukunun ticari işlemlerin hukuku olarak ele alındığı sistemdir. Sistemin temelinde ticari işletmeler olup ülkemizde uygulanan ticaret hukuk sistemidir. Alman Profesör Ernest Hirşt tarafından hazırlanmış olup 20. yüzyılda da ortaya çıkmıştır.

Ticari İşletme

Gelir sağlamak amacı ile kurulan ve esnaf işletmesi sınırlarını aşan bir işletmedir. Esnaf işletmelerinden büyük ölçekli olup faaliyetleri bağımsız ve süreklidir.

Ticari İşletme Unsurları

  1. Gelir Elde Etmek: Ticari işletmelerin hedefi gelir sağlamak olup malvarlığında olumlu artış olmalıdır.İşletmenin zarar etmesi durumunda şirket ticari işletme olmaktan çıkmaz.
  2. Süreklilik: Ticari işletmeler süreklilik niyetiyle kurulur. Faaliyet gereği dönemsel, kesintili, sezonluk veya periyodik olabilir. Okul kantinleri, plaj işletmeleri ve yazlık-kışlık oteller bunlara örnektir.
  3. Bağımsızlık: Gerek idari, gerek mali gerekse ekonomik anlamda bağımsızdır. İç ve dış ilişkilerde başka bir işletmeye bağlı değildir. Bağımsız olmayan şubeler birer ticari işletme değildir.
  4. Esnaf Faaliyet Sınırlarını Aşma: Ticari işletme faaliyet düzeyini aşmalı, basit usulde vergilendirilmelidir.
  5. Esnaf: Geliri belirlenen maksimum sınırları aşmayan, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla beden çalışmasına dayanan, sanat veya ticaretle uğraşan kişiye esnaf denilir. Esnaflar ustalık belgesine sahiptir. Kuaför ve terzi esnafa örnektir.

Ticari İşletmede Merkez ve Şube Unsurları

Birbiri ile bağlantılı çalışan şubeler aynı gerçek veya tüzel kişiye aittir. Kar zarar ise merkeze ait olup şube aracılığı ile elde edilen hak ve borçların sahibi işletmedir.

Merkez; işletmenin ticari, idari ve hukuki faaliyetlerin yürütüldüğü yerdir. Bağlı olduğu şube veya şubelere emir ve direktifler merkezden gider. Ticari işletme merkezi tek olup birden fazla ikametgahta olabilir.

Şubeler ticari işletmeye bağlı olup tüzel kişiliği yoktur. Merkezin nam ve hesabına çalışır. Mekan ve muhasebe farklıdır ve iç ilişkilerde bağımlı olmasına karşın dış ilişkilerde bağımsızdır.

Merkez Şube Ayrımı Sonuçları

Bir tacirin birden fazla ticari işletmesi varsa, her işletme birbirinden bağımsızdır. Her biri ayrı ayrı ilgili ticaret siciline tescil olunur. Şubeler, merkezin ticaret unvanını şube olduklarını belirterek kullanır. Şubeler ticaret ve sanayi odasına kaydolmak zorundadır.

Türk Ticaret Kanunu Tasarısı

1 Ocak 1957’de yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunu, yürürlüğe girdiğinden bu yana ihtiyaçlar dikkate alınarak birçok değişikliğe uğramış, günün koşullarına uygun hale getirilmiştir. TTK tasarısı her şirkete web sitesi kurma zorunluluğu da getirmektedir.

Ticari Dava

Ticari davalar; ticari işletmeyi ilgilendiren davalardır. Her ticari faaliyet ticari dava konusu değildir. Kişinin kendi evine mobilya alması bunlardan biridir. Bono gibi TTK’da belirtilen konular ticari dava konusudur. Ticari davalar Ticaret Mahkemesi’nde görülmektedir.

Ticari İş ve Ticari Hükümler Nelerdir?


Ticari İş

Türk Ticaret Kanunu’nda belirlenen tüm işler taraflara bakılmaksızın ticari iştir. Bunlar ticari işletme ile ilgili işler olup ticari işletmeleri ilgilendirir. Yapılan işin ticari işletmeyi ilgilendirmesi temeldir. Tacirin kendi özel yaşamı için yaptığı iş ticari iş sayılmaz. Ticari nitelik taşıyan bir sözleşme her iki taraf için ticari iş sayılır.

Bir işin ticari iş sayılması sonucu; aralarında müteselsil sorumluluk olan borçluların herhangi birinden alacaklılar borcunu isteyebilir. Ticari işlerde kaynağına göre faiz uygulanır. Bunlar; Akdi faiz, kanuni faiz, basit faiz ve bileşik faizdir.

Ticari Hükümler

Ticari hükümler ticaret hukuku çerçevesinde belirlenmiştir. Bunlar uygulama sırasına göre şöyledir:

  • Emredici Hükümler
  • Sözleşme Hükümleri
  • Yedek Ticari Hükümler
  • Ticari Örf ve Adetler
  • Ticari Teamüller
  • Genel Hükümler

Esnaflara uygulanacak ticari hükümlerse;

  • Ücret isteme
  • Faiz isteme
  • İşletme adı kullanma
  • Hapis hakkını kullanmada kolaylık
  • Ticari işletme rehnine tabi olma
  • Esnaf odasına kaydolma

Tacir Sıfatı Verilenler/Tacir Sıfatı Kazanma ve Kaybetme

Gerçek ve tüzel kişiler için tacir sıfatı TTK’da tanımlanmıştır.

Gerçek kişilerde bir ticari işletmeye sahip olmak gerekir. Gerçek kişinin tacir sayılabilmesi için ticari işletmenin işletilmesi temel unsurdur. Ticari işletme faaliyete geçmese bile bir yayın aracı ile kişinin işletmeyi ilan etmesi sonucu tacir sıfatı kazanılır. Kendi adına faaliyette bulunan kişi bir tacirdir. Ortaklık şirketlerindeki ortaklar da tacirdir. Fakat tüzel kişiliğe sahip ortaklar tacir olmayıp şirketin tüzel kişiliği tacirdir.

Tüzel kişilerde tacir sıfatı; ticaret şirketleri, ticari işletme işleten dernek ve vakıflar, ticari şekilde işletilen kamu kurum ve kuruluşları için geçerlidir.

Tacir sıfatının kazanılması gerçek kişilerde TTK’da öngörülen unsurların yerine getirilmesi ile, tüzel kişilerde ise tüzel kişilik aşamalarının kazanılması ile mümkündür.

Tacir sıfatını kaybetme gerçek kişilerde ticareti terketme ile, tüzel kişilerde tüzel kişiliğin sona ermesi ile gerçekleşir. Tüzel kişiliğin sona ermesi tasfiye işleminin tamamlanması ve ticaret siciline bildirilmesi ne kadar devam eder.

Tacir Sıfatının Sonuçları

Kişinin kendi tacir sıfatından dolayı ilgili olduğu hükümler;

  • İflasa tabi olma
  • Ticaret unvanı seçme ve kullanma
  • İşletmeyi ticaret siciline kaydettirme
  • Ticari defterler tutma
  • Ticaret ve sanayi odalarına kaydolma
  • Basiretli bir iş adamı olarak hareket etme
  • Ticari örf ve adetlere tabi olma
  • Ticari iş karinesi
  • Ücret ve faiz isteme
  • Ücret ve ceza indirimi isteyememe

Her iki tarafın da tacir olduğu ticari işlere uygulanacak hükümler;

  • Kanuni ihtar ve ihbar şekillerine uyma
  • Fatura verme
  • Fatura ve teyit mektubuna 8 gün içinde itiraz etme
  • Teyit mektubu ve teyit mektubuna itiraz
  • Ticari defterlerle ispatlama
  • İhtilafların ticari dava konusu olması
  • Satış ve trampalarda özel hükümlere tabi olma
  • Hapis hakkı

Ticari İşletme Hukuki İşlemler


Ticari işletmelerin devir ve rehin işlemleri hukuki işlemlerdir.

İşletme Devri

  • Devir işlemlerinde;
  • Devir sözleşmesi,
  • Tasarruf işlemleri,
  • Alacaklılara ihbar,

Ticaret siciline tescil ve ilan yapılır. İşletme malvarlığının el değiştirmesi olan devir, borç ve alacaklarla işletmenin devredilmesidir. Devreden kişi 2 yıl boyunca borçlardan sorumludur. 1 yıl boyunca da iflasa tabi olabilir. Devreden kişi devrettiği firman alanında rekabet edemez. İşletmeyi devredenin ve devralanın sorumlulukları vardır. Taraflar isterse Borçtan Sorumsuzluk anlaşması yapabilir.

İşletme Rehni

Ticari işletmenin rehninde rehin hükümleri Ticari İşletme Rehni Kanunu’nda düzenlenmiştir. Borcun yerine getirilmemesi durumunda taşınır taşınmaz mal veya hak güvencesine rehin hakkı denilmektedir. Rehin verenler tacir ve esnaflar olup rehin alanlar ise kooperatifler, bankalar ve kredili satış yapan müesseselerdir.

  • Rehin verecek kişi ticaret siciline kayıtlı işletme sahibidir.
  • Rehin sözleşmesi noter huzurunda hazırlanır ve onaylatılır.
  • Sözleşme 10 gün içinde ticaret siciline tescil edilir.
  • Tescil edilmezse rehini alan kişi hak iddia edemez.
  • Ticaret unvanı, işletme adı, menkul işletme tesisatı ve patent, marka gibi haklar rehine dahildir.
  • Gayrimenkuller, müşteri çevresi ve kiracılık hakkı gibi unsurlar rehine dahil değildir.