Kategori: Ceza Hukuku

TRAFİK CEZASINA NASIL İTİRAZ EDİLİR?


Önceleri yapılan bir araştırmaya göre; yayalar ve araç sürücüleri, trafik kurallarını ihlal etmenin ahlak kurallarına aykırılık teşkil etmediğini, bu kuralların ihlali dahilinde kendilerine herhangi bir zararın gelmeyeceğini, yaptırım uygulanmayacağını, yaptırım uygulansa dahi cezanın etkisiz kalarak bir sonuca varılmayacağının düşüncesi ve güveni içerisindeydiler. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile trafikte uyulması gereken kurallar belirtilmiş, bu kurallara uyulmaması halinde birtakım cezalar öngörülmüştür. Bu kuralların, denetimin amacı ise psikolojik olarak insanları caydırmak ve meydana gelebilecek kazalarda, yaralanma ve ölümlere engel olmaktır.

2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda Yer Alan Bazı Suçlar ve Cezaları

11 Kasım 2017’de Resmi Gazetede yayımlanan “ Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği” ile bakanlıkça yeniden değerleme oranı %22.58 olarak belirlenmiş ve 1 Ocak 2020 tarihinden itibaren uygulanacak olan trafik cezaları da bu orana göre yeniden hesaplanmıştır.

  1. MADDE 21- “Tescil Belgesi” ve “Tescil Plakası” olmadan yola çıkmak => 1002 TL idari para cezası ile cezalandırılırlar.=> ( Güncel olarak 1228 TL )
  2. MADDE 34- Muayenesi yapılmamış araçla trafiğe çıkmak => Araç sahibine 235 TL idari para cezası (Güncel olarak 288 TL )
  3. MADDE 35- Sürücü belgesi olmadan araç kullanmak=> 1407 TL idari para cezası (Güncel olarak 2474 TL)
  4. MADDE 44/1-b – Sürücü belgesini yanında bulundurmamak => 288 TL idari para cezası
  5. MADDE 47/1-c – Trafik işaretlerine uymamak => 108 TL idari para cezası verilir.(Güncel olarak 132 TL)
  6. MADDE 48/5 – 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında => 2020 itibariyle ilk defa ise 1228 TL , iki defa ise 1539 TL, üç veya daha fazla ise 2473 TL idari para cezası
  7. MADDE 78- Emniyet kemeri takmamak => Araç sürücüsü ise 132 TL, Yolcu ise 108 TL idari para cezası
  8. MADDE 73- Seyir halinde cep telefonu kullanmak => 235 TL idari para cezası( 2020 itibariyle 288 TL)
  9. MADDE 67/1-d – Drift atmak => 5010 TL idari para cezası (2020 itibariyle 6141 TL)
  10. MADDE 51/2 – Hız sınırını aşma => 2020 itibariyle hız sınırını: a) %10-%30 ‘a kadar aşanlar 288 TL b) %30-%50 aşanlar 598 TL c) %50’ den fazla aşanlar 1228 TL idari para cezası
    * Trafik cezaları on beş gün içerisinde ödendiği takdirde %25 oranında indirim yapılır. On beş günü geçmişse indirim uygulanmaz. Her ayın sonunda ödenmeyen trafik cezası için %5 oranında faiz eklenmektedir.

Trafik Cezalarına İtiraz

Kabahatler Kanunu m.27 ile getirilen hükme göre, idari para cezasına karşı kararın tefhim veya tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde itiraz edilebilir. Bu süre içerisinde itiraz edilmemişse ceza kesinleşir. Şayet trafik polisi veya jandarma cezayı yazdıysa, yazıldığı günden itibaren süre işlemeye başlar. Plakaya yazılan cezada ise tebliğ edildiği tarihten itibaren başlar.

Bu itiraz nereye yapılır?

Trafik cezalarına itirazı, ülkemizde trafik mahkemeleri yaygın olmadığı için bulunulan bölgedeki Sulh Ceza Hakimliğine itiraz başvurusunda bulunulmalıdır. İdari para cezasına tabi tutulmuş araç sürücüsü, söz konusu ihlali gerçekleştirmediğine dair deliller göstererek cezanın iptal edilmesini sağlayabilecektir.

Tehdit suçu ve tehdit suçunun yaptırımı nedir?


Tehdit suçunun varlığını insanlık tarihinde sıklıkla var olmakla beraberinde günümüzde de sık sık yaşantımızın içinde rastlama şansımız yüksektir. Bu suç Türk Ceza Kanunu’nda belirli niteliklerine göre yaptırımlara bağlanmıştır. TCK madde 106/1 ‘Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.’

TCK 106. Maddesi kapsamında tehdit suçunun değerlendirilmesi;

İlk olarak tehdit suçunun ne olduğunu bilmek lazımdır. Bir başkasının iradesinde meydana gelmemiş olan bir kötülüğü şarta bağlayarak gelmiş gibi göstermesidir. Tehdit suçu, haksız zararı veya kötülüğü karşı şahısa bildirmesiyle suç tamamlanmış olur. Suçun tamamlanması için haksız zararı ve kötülüğü yapmış olmasına gerek yoktur. Tehdit suçunda korunan hukuki değer; karar verme, kişilerin iç barışı ve hareket etme özgürlüğüdür. Tehdit suçunda fail tehdit suçu niteliklerini aşarsa bu şantaj suçuna girebilir. Suçun işleneceği fail kapsamında olabilecekler sadece kişilerdir. Suç kişiler aleyhine işlenebilmekte olup tüzel kişiler aleyhine işlenemezler. Tehdit suçuna maruz kalığınızda yapmanız gereken basit şekli şikâyettir. Lakin şikâyet edebileceğiniz süre 6 aydır. 6 aylık bu süre zaman aşımı süresidir.

Kavga sırasında kızgınlık ile söylenen sözler tehdit suçunu oluşturur mu?
Kavga sırasında o anki ruh hali ile kişiler kastı olarak tehdit içeren kelimeler kullanmaktadır. Bu kelimelerin sinir hali ile söylemiş olması tehdit suçunun oluşmasını engellemez. Söylenen tehdit içerikli cümleleri için kişi ancak haksız tahrik indiriminden faydalanabilir.

Tehdit suçunun Nitelikli halleri ve cezası;

Mağdurun daha savunmasız bırakılması tehdit suçunun niteliğindeki çeşitliliklerine bağlı olarak 2 ile 5 yıl arası hapis cezasına hükmolunur. Tehdit suçu kamu personeline veya özel sağlık personeline karşı işlendiği taktirde ceza yarısı oranında artırılır ve hapis cezası ertelenmez.
Tehdidin ağır cezayı gerektirecek halleri;

  • Tehdidin silah ile işlenmesi (Silahtan olan kasıt sadece tabanca tüfek vb. ile sınırlı değildir. Kanunun silahtan kastı bıçak da olabilir. Yani zarar oluşturacak araç gereçlerdir.)
  • Tehdidi oluşturan kişi kendisini tanınmayacak hale sokarsa, örneğin tehdit bildirimini bir mektup ile bildirilmesi kimin yaptığının bilinmemesi durumu
  • Tehdidin birden fazla kişi ile yapılması durumu.
  • Tehdidin var olan örgüt isimleriyle yapılması. Örgütleri korkutucu gücünden faydalanılması için kullanılır ise ağırlaşmış halidir. Örgütten biri olup olmasının önemi yoktur.

Tehdit suçu işlenmesi ile aynı anda işlenen diğer suçlar (kasten öldürme, kasten yaralama vb.) için ayrı cezalar verilir. Suçun nitelikli halleri dışında belli koşullar ile adli para cezasına çevrilebilir.

Denetim Serbestliği Nedir?


Denetim serbestliğinin koşulları nelerdir? Denetim serbestliği hangi suçlarda uygulanabilir?

Denetim serbestlik, kişinin sosyal hayat içerisinde cezasının infazını olanak sağlayacak bir ceza hukuku kurumudur. Tabi ki bu yasa tarafından belirlenen deneme süresi içindedir. Suç işleyen kişi bu süreçte sosyal hayatında gözlemlenir. Denetim serbestlik yasası kişinin ailesiyle bağlarını sürdürebilmesi ve dış dünyaya uyum sağlayabilmesi nedeni ile çıkarılmıştı. Cezası infaz edilen hükümlünün koşullu salıverilmesine kısa bir süre kala tahliye edilerek dışardaki sosyal hayat içerisinde denetim altında tutulur.

Denetim serbestliğinin koşulları:

Denetim serbestliği yasası cezaevindeki bütün mahkumlara uygulanabilecek bir yasa değildir. Denetim serbestliği suçun niteliği, suçun cezasının miktarı ve mahkûmun kişiliğine göre uygulanıp uygulanmayacağı farklılık göstermektedir. Hükümlünün denetim serbestlikten yararlanabilmesi için yerine getirmesi gerekenler vardır. Bunlar;

-Hükümlünün iyi halli olması koşulu: Cezaevinin idaresi tarafından hazırlanan mahkûmun değerlendirme raporuna bakılarak hükümlünün iyi halli olup olmadığına karar verilmektedir.

-Hükümlünün denetim serbestliğinden yararlanması için talep dilekçesi vermesi gereklidir. Denetim serbestliği yasası kendiliğinden uygulanmaz. Bunun için infaz mahkemesine talep dilekçesi verilmesi gereklidir.

Denetim serbestliği uygulanabilen suç türleri:

Denetim serbestliği, işlenen suçlarda kural olarak 3 yıllık süre için uygulanan bir koşullu salıverilme biçimi olmaktadır.

  • Hayata Karşı Suçlar: Kasten İnsan Öldürme Suçu, Taksirle İnsan Yaralama Suçu, Kasten İnsan Yaralama Suçu, Taksirle İnsan Öldürme Suçu
  • Malvarlığına Karşı Suçlar: Hırsızlık Suçu, Suç Eşyasının Satın Alınması veya Kabul Edilmesi Suçu, Yağma Suçu, Mala Zarar Verme Suçu, Güveni Kötüye Kullanma Suçu, Bedelsiz Senedi Kullanma Suçu, Karşılıksız Yararlanma (Kaçak Elektrik, Su vb.) Suçu, Dolandırıcılık Suçu, Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
  • Özel Hayata ve Şerefe Karşı Suçlar: Konuşmaların Dinlenmesi veya Kayda Alınması Suçu, Kişisel verilerin kaydedilmesi suçu, Haberleşmenin Gizliliğini İhlal suçu, Kişisel verileri ele geçirme, yayma veya başkasına verme suçu, Hakaret Suçu, Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu.
  • Hürriyete Karşı Suçlar: Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu, Tehdit Suçu, Cebir Suçu, Şantaj Suçu, Konut dokunulmazlığının ihlali suçu, Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu,
  • Kamu Güvenine ve Adliyeye Karşı Suçlar: Gizleme veya Değiştirme Suçu, Hükümlü ve Tutuklunun Kaçması Suçu (Firar Suçu),Özel Belgede Sahtecilik Suçu, Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu, Resmi Evrakta Sahtecilik Suçu, Mühürde Sahtecilik Suçu, İftira Suçu, Mühür Bozma (Fekki) Suçu, Suç Üstlenme Suçu, Suç Uydurma Suçu, Suçluyu Kayırma Suçu, Yalan Tanıklık Suçu, Yalan Yere Yemin Suçu, Suçu Bildirmeme Suçu, Ses veya Görüntülerin Kayda Alınması Suçu, Suç Delillerini Yok Etme, Parada Sahtecilik Suçu
  • Cinsel Suçlar: Müstehcenlik Suçu, Cinsel Taciz Suçu, Reşit Olmayanla Cinsel İlişki Suçu, Cinsel İstismar Suçu, Cinsel Saldırı Suçu
  • Diğer Bazı Suçlar olan: Sahte Fatura ve Vergi Kaçakçılığı Suçları, Bilişim Suçları, Bilişim Sistemini Engelleme, Uyuşturucu Ticareti Suçu, Bozma, Erişilmez Kılma, Verileri Yok Etme ve Değiştirme Suçu, Görevi yaptırmamak için direnme suçu, Görevi Kötüye Kullanma Suçu, İhaleye Fesat Karıştırma Suçu, Rüşvet Suçu, İrtikap suçu, Zimmet Suçu, İmar Kirliliği Suçu, Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu,

Yağma (Gasp) Suçu ve Cezası


Yağma, bir diğer adıyla gasp suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Malvarlığına Karşı Suçlar” bölümünde m.148 ile m.150 arasında düzenlenmiştir. TCK m.148’e göre “ (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Denmektedir. Yağma suçu ile korunan hukuki değer, karma niteliktedir. Bu suçla; zilyetlik, mülkiyet hakkı ve kişi hürriyeti korunmaktadır. Bileşik bir suçtur. Tehdit, cebir ve hırsızlık suçlarının birleşmesiyle bağımsız bir suç oluşmuştur.

I)YAĞMA SUÇUNUN UNSURLARI

Maddi Unsurları

Fail açısından ele alırsak; Yağma suçunun oluşması için özel bir faillik sıfatı aranmaz. Herkes bu suçun faili olabilir. Ancak failin kamu görevlisi olması ve TCK m.250 hükmünde diğer koşullarında gerçekleşmiş olması durumunda fail, yağma suçundan değil icbar suretiyle irtikap suçundan sorumlu olacaktır.
Mağdur açısından ele alırsak; Kanun hükmü gereğince bu suçun mağduru, bir malın alınmasına veya teslimine karşı koymamaya mecbur bırakılan kişidir. Herkes bu suçun mağduru olabilir. Mağdurun malın maliki ya da zilyedi olması önem teşkil etmez.

Suçun konusu açısından ele alırsak; Kanun maddesinde yalnızca “mal” ibaresi kullanılmış ancak taşınır taşınmaz mallar açısından olup olmadığı ayrımı yapılmamıştır. Bu durum öğretide tartışmalara neden olmuştur. Öğretide bir kısım yalnızca taşınır mallar kapsamında olduğunu diğer bir kısım ise mal kelimesinin taşınmaz malları da kapsadığını savunmuştur. Ancak madde gerekçesinde; hırsızlık suçundaki gibi yağma suçunda da taşınır malın alınmasında zilyedin rızasının olmaması gerekir denilmiştir. Bu gerekçeden de hareketle yağma suçunun konusu yalnızca taşınır mallar ile sınırlı olacaktır.

Hareket açısından ele alırsak; Birbirinin alternatifi olan hareketlerden biriyle işlenebilen suçlara seçimlik hareketli suçlar denir. Yağma suçu da seçimlik hareketli suçlara örnektir. Birbirinin alternatifi olan bu hareketler tehdit veya cebirdir.

Cebir ve Tehdit

TCK m.108/1: Bir şeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesi için bir kişiye karşı cebir kullanılması halinde… Kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere bir kimseye bir şeyi yapması ya da yapmaması için zor kullanma cebirdir.

TCK m.106/1 : Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi…

Tehdit, bir kimsenin serbest hareket edebilme ve karar verebilme özgürlüğüne yönelik bir müdahaledir. Gerçekleştirilmiş olan tehdidin mağdur üzerinde korkutucu etki yaratması gerekir. Mağdur, failin tehdidinin gerçek olmadığına inanıp yine de isteklerini yapıyorsa yağma suçundan bahsedilemez. Hırsızlık ile yağma suçu arasındaki fark, hırsızlıkta cebir ve tehdite başvurulmadan mal mağdurun elinden rızası dışında çıkmaktadır. Oysa yağma suçunun oluşabilmesi için cebir veya tehdit bulunması şarttır.

Mağdura karşı, kendisinin veya yakınının, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik saldırı tehdidi oluşabileceği gibi malvarlığına yönelik bir tehdit de söz konusu olabilir. Örneğin, failin yolun ortasında mağdura silah doğrultup “cüzdanını vermezsen seni öldürürüm.” Şeklindeki tehdidi sonucu mağdurun cüzdanı faile vermesi ile yağma suçu oluşur.

Manevi unsur: Yağma suçunun taksirle işlenmesi söz konusu değildir. Ancak kasten işlenebilir. Hırsızlık suçunda olduğu gibi yağmada da yarar sağlama amacı bulunmalıdır.

II) YAĞMA SUÇUNUN NİTELİKLİ HALLERİ(TCK 149)

Suçun oluşan temel şeklinin yanında, cezayı artıracak ya da azaltacak etkenlerin bulunması durumuna nitelikli hal denir.
(1) Yağma suçunun;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) (Değişik :6545 – 18.6.2014 / m.64) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde,
e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
h) Gece vaktinde,
İşlenmiş olması halinde suçun yaptırımı on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasıdır. Suçun birden fazla nitelikli halle birlikte işlenmesi halinde hakim, TCK 61.maddesi uyarınca temel cezada artırıma veya azaltmaya gidebilir.

TCK m.150/1 kapsamında, kişinin alacağı hukuki bir ilişkiye dayanmış ve bunu tahsil etmek amacıyla cebir veya tehdit kullanmışsa, yalnızca kasten yaralama hükümlerinden veya tehditten sorumlu olur ve bu suça ilişkin hükümler uygulanır. Alacak, sözleşme ilişkisinden doğabileceği gibi, sebepsiz zenginleşme veya haksız fiilden de doğabilir. Bu madde hükmünün uygulama alanı bulması için fail ve mağdur arasında alacağın hukuki ilişkiye dayanması gerekir. TCK m.150/2 kapsamında ise, yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin az olması halinde cezada indirime gidilir. Malın değerindeki azlığın miktarının ne olduğu kanun maddesinde belirtilmemiştir. Dolayısıyla somut olayın özellik ve koşullarına bakılarak hareket edilmesi gerekmektedir.

III) YAĞMA SUÇUNDA ETKİN PİŞMANLIK

Etkin pişmanlık, failin suçun tamamlanmasının ardından kendi hür iradesiyle pişman olması ve sebebiyet verdiği haksızlıkların ortadan kalkmasına çaba göstermesidir. Malvarlığına ilişkin suçlarda TCK 168.maddesi ile etkin pişmanlık hükümlerine yer verilmiştir. Bu madde kapsamında mala zarar verme, hırsızlık, güveni kötüye kullanma, yağma vs. gibi suçlarda etkin pişmanlık hükümlerinden indirime gidilmektedir. Ancak dikkat edilmesi gereken husus TCK m.168/3 ile yağma suçu diğer malvarlığına ilişkin suçlardan ayrı tutulmuş ve daha az ceza indirimine gidilmiştir. Madde gerekçesine bakıldığında, etkin pişmanlık indirim halinden yararlanılabilmesi için iki şartın varlığı kabul edilir. Birinci şart, failin etkin pişmanlık göstermesi, sebep olduğu haksızlıkları elinden geldiğince ortadan kaldırması ve ikinci şart, mağdurun maddi zararının giderilmesidir. Etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak için fail, suç ortaklarını, varsa azmettireni veya suça yardım edenleri söyleyebilir.

IV) YAĞMA SUÇU VE HIRSIZLIK SUÇU

Hırsızlık ve yağma suçları birbirine çok benzeyen iki suç tipidir. Çünkü yağma suçu da kendi içerisinde hırsızlık suçunu barındırır. Farkı ise hırsızlığın yanında cebir veya tehdit suçlarının da bulunmasıdır. Yargıtay’ın görüşü de bu yöndedir. Hırsızlık TCK’nın 141.maddesinde düzenlenmiştir. Fail, “kendisine veya başkasına yarar sağlamak amacıyla” mağdura karşı tehdit veya cebir uyguladığı an suç, hırsızlıktan yağma suçuna döner. Burada dikkat edilmesi gereken husus, hırsızlık suçu tamamlanmadan tehdit veya cebirin uygulanmasıdır. Fail, malı alıp mağdurun zilyetliğine son verdikten belli bir süre sonra, mağdura karşı malı geri almak istemesi üzerine uyguladığı tehdit ya da cebir, yağma suçunun konusunu oluşturmaz. Somut olayın özelliğine göre fail, hırsızlık suçundan ve mağdura karşı tehdit suçundan ya da yaralamadan sorumlu olur. Ancak burada gözetilmesi gereken husus hırsızlık ile cebir veya tehdit arasında geçen zamandır.

HAKLI (MEŞRU) SAVUNMA


Bir kimsenin kendisine karşı ağır ve haksız olan bir saldırıdan korunmak adına gösterdiği zorunlu tepkidir. Meşru müdafaa Türk Ceza kanunumuzda 25. Maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmektedir. Bu madde uyarında kişinin kendi bir hakkına veya başka bir şahısın haklarına yönelmiş bir haksız saldırı olabilir. Bu haksız saldırının ani gerçekleşmesi sırasında o anki hal ve koşullar sebebiyeti ile haksız fiile oranla verilen karşılığı neticesiyle ceza verilmez. Meşru müdafaanın koşullarına uygunluk sağlayan fiiller hukuka uygun olarak hukukumuzda kabul edilmektedir. Bunun nedeni hukukun, hukuksal yararların ihlaline izin vermeyeceği düşüncesidir. Diğer bir nedeni ise insanları tehlike esnalarında seçim şansı bulunmamakta insanın doğasında bulunan kendini savunma içgüdüsüyle hareket etmesi sonucu gerçekleşmiş olmasıdır. Hukuk özünde haksızlığı önlemek ve adaletsizliğin önüne geçmeyi amaç edinmektedir. Buna bağlı olarak hukuka aykırı olamayan ve hukuksal yararları koruyan eylemler haklı sayılmaktadır. Başka bir açıdan meşru müdafaanın suç işleyenleri caydırıcı olarak da bakılabilir. Saldırıya karışı savunma yapan saldırıyı uzaklaştıran kimse ayıplanmasına olanak bulunmayan bir hareket yapmamış haksız fiili önleyerek hukuk için savaşmış aynı zamanda sosyal savunmaya da katılmış olur. Bu nedenledir ki meşru müdafaa ‘bireysel korunma’ ve ‘hukukun korunması’ ilkelerine dayanır.

Haklı (Meşru) Saldırının Koşulları:

a) Saldırıya ilişkin koşullar

aa) Bir saldırının bulunması koşulu: Eylemde meşru müdafaanın oluşması için öncelikle haksız fiilin varlığı gerekmektedir. Saldırıdaki amaç korunan bir yararı ihlal etme tehlikesinde olmalıdır. Saldırı genel olarak fiziksel şiddet olsa da tehdit de buna tabidir. Bu saldırının niteliği zarar ve tehlike yaratabilecek olmasıdır. Saldırının savunma ile eş zamanlı olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Biten bir saldırıya karşı yapılan savunma hukuka uygunluk nedeni oluşturmaz. Savunmanın haklı sayılabilmesi için saldırı yapan şahısın bilinmesi ve savunmanın ona karşı yapılması gerekir. Meşru müdafaada saldırının insan eylemi tarafından gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Lakin insan dışı bir varlığın saldırısından zorda kalış hali söz konusu olur. Yargıtay’ın bu durumda zorda kalış halinin hukuka uygunluk nedeni oluşturduğunu kabul etmiştir.

bb) Saldırının Haksız olması koşulu: Türk Ceza Kanunlarına aykırılık teşkil etmesi gerekmektedir. Ayrıca yapılan eylemin görevin icrası nedeni ile hukuka uygunluk teşkil etmesi ile yapılan savunmalar meşru müdafaaya tabii değildir. Çünkü haklı savunma olabilmesi için kendisine yapılan saldırı haksız niteliğine sahip olması gerekir. Saldırının suç teşkil edip etmemesi önemli değildir önemli olan saldırının hukuka aykırı nitelikte olmasıdır. Saldırının haksız olmasının ilk koşulu ise insan eylemi olmasıdır. İnsan dışı varlıkların eylemleri haksız olsa dahi bu durumlar zorda kalış durumu yaratmaktadır.

cc) Saldırının kişiye ait bir hakka yönelmiş olması koşulu: Eski Türk Ceza Kanunumuza göre saldırandan savunulacak haklar nefis ve ırz olarak sınırlı tutulmuştur. Lakin yeni ceza kanunumuzda savunulanlara haklar olarak nitelendirilmiş ve herhangi bir sınır konmamıştır. Kişinin saldırıya karşı koruduğu haklar yalnızca hukuk normları ile korunmuş haklar olmamakta diğer hukuk alanlarındaki normlar ile de korunmuş haklar olabilmektedir.

dd) Saldırının savunma sırasında var olması koşulu: Meşru savunmanın söz konusu olabilmesi için saldırıda tehlikenin varlığı ile eş zamanlı olması gerekmektedir. Saldırı bittikten sonra hiçbir tehlike unsuru bulunmadığı zamanda savunma yapılırsa haklı savunmadan söz edilemez. Aksi halde yapılan savunmayı öç almak olarak değerlendirilir. Saldırının başlaması geleceği dayalı ise yeterli zaman varsa resmi mercilere başvurma zorunluluğu vardır. Lakin yetkili mercilere başvuracak zaman yok ise saldırı başladıktan sonra savunma yapılabilir. Saldırı başlamadan öngörü üzerine yapılan savunmalar haklı savunmaya girmemektedir. Saldırı gerçekleştikten sonra tekrar bir saldırının daha tekerrür etmesi halinde de saldırının varlığından söz edeceğimiz gibi haklı savunmadan da söz edebiliriz. Türk ceza kanunumuz saldırının savunma sırasında var olmasını; gerçekleşen saldırı, gerçekleşecek saldırı ve saldırının tekerrür etmesi durumlarına göre düzenlemiştir. Bazı durumlarda saldırganın hali ve hareketi saldırı gibi gözükebilmektedir. Buna karşılık savunma yapan kişi hata konusunda geçerli olan esaslar baz alınmalıdır. Yargıtay’ımızın bu konudaki değerlendirmeleri somut olaya göre farklılık göstermektedir.

b) Savunmaya İlişkin Koşullar

aa) Savunmada zorunluluk bulunması koşulu: Meşru savunmanın en önemli koşulu olan ve aslı hukuka uygunluk nedeni yaratan koşuldur. Saldıranın o an hal ve durumuna göre başka çaresi olmaması gerekir. Savunmaya gerek olmaksızın başka tercih yolları ile saldırıdan kurtulabilecek ise halı savunmadan söz edilemez. Türk Ceza Kanunu meşru savunmanın söz konusu olabilmesi için ‘zorunluluk’ nedenini aramaktadır. Ancak zorunluluk hainde yapılan savunmalar hukuka uygun olarak değerlendirilebilir. Savunmada zorunluluk olup olmadığının somut olayda net bir biçimde incelenmesi gerekir. Yargıtay’ımızın haklı savunmanın zorunluluk haline çok dikkat etmektedir. Haklı savunma yaşanan somut olayın koşulları soyut bir şekilde değerlendirilmemelidir.

Çünkü aynı saldırı farklı şartlar altında yapıldığında zorunluluk hali yaşanmakta ve aklı savunma doğmaktadır. Haklı savunmada son çare olarak aranmasına rağmen saldırandan merhamet dilemek, yalvarmak gibi söylemler aranmamaktadır. Yargıtay’a göre zorunluluk sınırının aşılmasının çözümünü anlayabilmek için hâkimin kendini savunma yapan şahsın yerine koyarak o an ki hal ve şartların durumu değerlendirerek kendi taktir yetkisini kullanarak zorunluluk halinin aşılıp aşılmadığına karar vermesidir. Örneğin bahçeden meyve çalıp kaçan kişinin bacağına silahla ateş edip engellemek zorunluluk halinin sınırlarının açıldığı net ve aşikardır. Buna bağlı olarak haklı savunmadan söz edemeyiz. Savunmada zorunluluk bulunup bulunmadığına ilişkin öğretiye göre belirli ölçütler koymak imkansızdır. Somut olaylarda şartlara bağlı olarak zorunluluk değişkenlik göstermektedir.

Bu nedenle zorunluluk halinin somut olay incelenerek karar verilmesi gerekir. Saldırı yapıldığında saldırıdan kaçarak kurtulma seçeneğine sahip olan kişiler savunmayı tercih etmeleri durumunda haklı savunma olup olmayacağı tartışmalıdır. Yakın tarihimizde böyle bir olay yaşanması durumunda şahısa göre değerlendirilmesi gerektiğinden söz edilmiştir. Savunma yapan kişi örneğin bir asker ise üniformanın onurunu lekeleyeceği nedeni ile kaçmaz ise zorunluluk hali olarak değerlendirilir. Bunun dışında kalan kişilerin kaçmak şereflerinde eksilme olmayacağı düşüncesine dayanarak haklı savunma olamayacağı görüşündedir. Yargıtay’ımız ise kaçmamayı tercih eden kişiyi somut olaya göre değerlendirmiştir. Kaçmayıp savunma yaparak adam öldürmüş ise bu tip olayları haklı savunma saymamıştır.

Lakin günümüzde yasalar, insan haklarına ilişkin sözleşmeler ve ceza kanunlarıyla gerçekleştirilen korumalar insan onurunu en önemli hukuksal değerler arasına sokmuştur. Genelde hukuk özelde kanun bireylerin onursuz, korkak ve toplum nazarında kendisin küçük düşürecek şekilde yaşamaya zorlayamaz. Buna bağlı olarak saldırıdan kurtulmak için kaçmak hukuksal savunma bile olamaz. Ancak bu savunma hakkı gereksiz ve ölçüsüz savunmaları haklı kılmamaktadır.

bb) Savunma ile saldırı arasında uygun oran bulunması koşulu: Savunma hareketinin amacı saldırıyı ortadan kaldırmayı amaçla yapılmalıdır. Buna bağlı olarak ‘olanak ölçüsünde her şey’ lakin ‘sadece gerekli olan’ savunmalar yapılabilir. Yargıtay’ımız; Yasal savunmadan söz edebilmek için, maddi nitelikte bir saldırı bulunması, saldırı ile savunmanın aynı zamanda olması, savunmanın saldırının devamı sırasında yapılması, savunma ile saldırının arasında uygun oran olması gerekir. Saldırı başlamadan önce savunmaya geçilmesi haklı sayılmayacağı gibi saldırı bittikten sonra savunmada bulunulması da hukuka uygun sayılmaz. Saldırı ile savunma arasında bulunan uygunluk iki tanedir. İlki savunma, saldırıda bulunan kişiye karşı yapılmalıdır. İkincisi ise savunma saldırıyı önleyecek ölçüde gerçekleştirilmelidir. Saldıranın saldırısı ölçüsü dahilinde yapılan savunma hukuka uygunluk içerir lakin savunma yapan ölçüsüz güç uygularsa haklı savunmanın sınırlarını aşmış olmaktadır.

Suçluların Geri Verilmesinde Eyleme ve Faile İlişkin Koşullar


Suçluların geri verme işleminin hukuki boyutu ülkeler arası adli yardımlaşma esaslarına bağlı olarak kurulmuştur. Asıl olarak suçluların geri verilmesi işlemindeki amaç kamu hizmetini sağlamaktır. Suçluların geri verilmesi suç işlemiş olan kişilere bu suçun cezasından kaçabilmek veya sığınabilmek için başka ülkelerin topraklarında bulunmaları neticesiyle yargılanmaları için geri verilme işlemidir. Ülkeler geri verme işlemleri için kaynak olarak uluslararası sözleşmeler esas alınmaktadır. Bizim ülkemizin esas aldığı en önemli kaynaklardan biri ‘Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’ olmaktadır. Türkiye terör suçluları konusunda başka sözleşmeleri de uygulamaktadır.

Bu sözleşmeler; Terörist Bombalarının önlenmesine ilişkin BM sözleşmesi, Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair BM sözleşmesi ve Terörizmin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesidir. Uluslararası suçluların geri verilme işlemlerinde Türkiye’nin esas aldığı bu antlaşmalar kanun hükmündedir. Bu anlaşmalarda Anayasa hükümlerine aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Hükümleri eğer kanunlarımızla çelişkili hükümler içeriyor ise uluslararası sözleşmelerin hükümleri uygulanır. Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi neredeyse Avrupa ülkelerinin hepsi bu sözleşmeyi kabul etmiş buna ek olarak Avrupa ülkesi olmayan Azerbaycan ve Ermenistan da bu sözleşmeyi kabul etmişlerdir. Bu sözleşmeye bağlı olan ülkeler çift taraflı suçluların geri verme işlemine dair anlaşmalarını kaldırarak bu sözleşmenin hükümlerini esas almışlardır. Sözleşmeye bağlı olmayan ülkelerle çift taraflı yaptıkları anlaşmalara bağlıdırlar.

KOŞULLAR

A) Eyleme ilişin koşullar

aa) Eylemler iki devlet yasalarına göre suç sayılmalı ve cezası belli bir ağırlıkta olmalıdır.
Bu hüküm genel olarak suçlunun geri verilmesinde dayalı bütün antlaşmalarda kullanılmıştır. Her iki devletin kanunlarındaki hükümlerine aykırılık teşkil etmesi gerekmektedir. Çifte suçluluk (doublecriminality) olarak isimlendirilmektedir. Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesinde ise çifte suçluluk aranmakla beraberinde her iki ülke yasalarına göre en az bir yıl özgürlüğünü bağlayıcı veya güvenlik tedbirini gerektiren bir suç olması aranmıştır. Kesinleşmiş cezalarda ise en az 4 yıl mahkûmiyet şartı aranmaktadır. Aynı kişi hakkında birden fazla suç için geri verme talebi aranabilir. Bazı suçlar bu koşulu sağlayabilmesine rağmen bazıları sağlayamayabilir. Bu duruda devlet bu koşulu sağlayan suçlar için geri işlemini uygular. Aynı zamanda ülkelerin suçluları geri verme yetkisi vardır. Bu yetkiye bağlı olarak örneğin Türkiye adli para cezası olan bir suçluyu geri verme yetkisini kullanarak suçlunun iadesini sağlayabilir.

bb) Türkiye’nin yargı yetkisine dahil suç olması gerekmektedir
Avrupa sözleşmesinin 7. maddesinde bulunan bu koşul kapsamında talep edilen ülkenin sınırları içerisinde o ülkenin kanunlarını aykırılık teşkil eden bir suç işlenmiş ise faili geri verebileceği anlamını taşımaktadır. Bu koşul ülkesellik ilkesine dayalı olduğu gibi buna ek olarak Türkiye devletinin güvenliğine karşı, Türkiye devletinin veya Türkiye devleti vatandaşının ya da Türk kanunlarına göre kurulmuş bir tüzel kişinin zararına işlenmiş suçlar kişisellik ve devletin koruma ilkelerine dayanır ve fail geri verilmez.

cc) Suç zamanaşımına veya affa uğramış olmaması gerekir.

dd) Yargılanacak suç hakkında bulunan talepte kesinleşmiş hüküm bulunmaması şartı

ee) Düşünce suçu, siyasal suç veya askeri suç niteliğinde olmaması gerekmektedir.
aaa) 6706 sayılı kanunun 11/1-c/1 maddesi gereğince ‘düşünce suçu’ işlemiş olan kişilerin geri verilmeyecek suçlar arasında gösterilmiştir. Mevzuatımızda bu maddenin gerekçesi şöyle açıklanmıştır; TCK 18 maddesinde ‘Ancak belirtilmek gerekir ki, ceza kanunlarında esasen suç olarak tanımlanan ve suç oluşturduğu hususunda bütün insanlığın fikir birliği içinde bulunduğu fiillerin bu istisna kapsamında mütalaa edilmesi mümkün değildir’ denmektedir. Kanunda belirtilen nitelikte olamayan ve salt düşüncenin açıklanması niteliğinde olan eylemleri düşünce suçları kapsamına alınmamaktadır.

bbb)siyasal suçların geri verilemez olması kabul edilmiştir. Ancak siyasal suçluların niteliğini açıklayıcı olarak SİDAS hükümleri veya kanunlar bulunmamaktadır. Siyasal suçlar konusunda klasikleşen tam siyasal suç ve nispi siyasal suç ayrımı yapılmaktadır. Tam siyasal suçlar devletin anayasal düzenini ve siyasal iktidarı hedef alan suçlardır. Nispi siyasal suçlar ise gerçekte adli bur suç olup bu suçun siyasal nitelikte işlenmesiyle oluşan suçlardır. Nispi suçlar ise karma nispi suçlar ve bağlı nispi suçlar olarak ikiye ayrılmaktadır. Nispi siyasal suç özelliğini gösteren bazı suçlar geri verilemez kapsamında çıkarılmıştır. Devlet başkanının yaşamına yönelik suçlar siyasi suç kapsamına alınmayacaktır. SİDAS hükmüne göre ‘İşbu sözleşmenin tatbikatı bakımından, bir devlet reisinin veya aile efradında birinin hayatına kasıt siyasi bir suç sayılmayacaktır’ yer almaktadır. Bu hüküm genel olarak sözleşmelere girerek evrensellik niteliği kazanmış olmaktadır. Diğer bir ayrıma tabi tutulan siyasal suç ise terör eylemleridir. Terörizme karşı olarak ek sözleşmeler de imzalanmıştır. Son olarak bu ayrıma tabi tutulan suç ise soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlardır. 2. Dünya savaşı sonrası belirli etnik ve dini gruplara yönelik olarak insanlık dışı eylemler gerçekleştirilmiştir. Bu eylemlerin gerçekleştirilmesi 1948 yılında Paris’te toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından ‘Milli, Irki Dini Kitleleri Kısmen veya Tamamen İmha Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması’ hakkındaki sözleşmenin kabul edilmesine sebebiyet vermiştir. BM sözleşmesinin 7. Maddesinde ‘Soykırım ve 3. Madde de zikredilen fiiller, suçluların iadesi bakımından siyasi suç addedilmeyecektir. Sözleşen taraflar, bu gibi hallerde suçluların kendi mevzuatlarına ve yürürlükte bulunan anlaşmalara göre iadeyi taahhüt ederler.’ Buna bağlı olarak soykırım ve insanlığa karşı suçların siyasal suçlar kapsamında yer almayacak ve geri verilemez olmayacaktır.

ccc) TCK 18. Maddesi kapsamında geri verilemeyecek suçlular arasında askeri suçlarda yer almıştır. Askeri suçun tanımını yapacak olursak, ‘askerlik ile ilgili hizmetlerin bir engele uğramadan ve milli savunmayı gerçekleştirebilmenin sürekli devamının sağlamak nedeniyle kabul edilmiş bulunan emirlere ve yasaklara aykırı davranılması durumunda oluşan yasa tarafından öngörülen suçlar’ olarak tanımını yapabiliriz. Bu suçlar ikiye ayrılıp değerlendirilmektedir. Sırf askeri suçlar ve askeri suç benzerleri olarak ikiye ayrılan suçlardır. Sırf askeri suçlar asker tarafından işlenmiş olması ve askeri görev ve hizmetin ihlali şeklinde gerçekleşmesi gerekir. Örneğin askerlikten kaçmak, nöbet yerini terk etmek veya kendini askerlik yapamayacak duruma getirmek suçları sadece askerlerin yapacakları suç kapsamına girdiği neticesiyle sırf askeri suçlar olarak nitelendirilir. Askeri suç benzerleri ise kişilerin asker olmadığı lakin askeri çıkarları ihlal etmeleri ile oluşan suçlardır. Örnek olarak herhangi bir askeri eşyanın çalınmasıdır. Bu suçlar ceza kanunlarında bulunurlar fakat sırf askeri suçlar askeri ceza kanununda öngörülen hukuka aykırı eylemleri oluşturmaktadır.

B) Faile ilişkin koşul: ‘Vatandaş geri verilmez’

Genellikle yasalarda ve sözleşmelerde ön görülen kuralların başında vatandaşın geri verilmezliği ilkesi gelmektedir. Bu ilke ülkelerin kendi vatandaşını korumaya yönelik davranmasından kaynaklanır. 6706 sayılı kanunun 11/1 maddelerince ‘Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümler hariç olmak üzere, vatandaş suç sebebiyle yabancı ülkeye verilemez.’ Buna bağlı olarak Türkiye sadece Uluslararası Ceza Divanına ait olmak üzere istisna getirmiştir. Diğer ülkelerle arasında yaptığı anlaşmaların hepsinde vatandaşın geri verilmez ilkesini salt bir şekilde uygulamıştır. Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’nde böyle bir durum yaşandığında vatandaşlık durumunun geri verme kararı anına göre saptanacağı öngörülmüştür. Buna ek olarak vatandaş karar anı ile teslim anı arasında vatandaşlığını değiştirmiş olsa dahi ülke vatandaşın geri vermeme ilkesini uygulayabilir.

Cinsel Saldırı Suçu


Cinsel saldırı suçu Türk Ceza Kanunu’nun 102. Maddesinde düzenlenir. Kanunda, cinsel amaçlarla ve bir kimsenin vücuduna temas suretiyle vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Cinsel saldırı suçu fiilin niteliğine göre iki başlıkta değerlendirilir;

Basit cinsel saldırı suçu; mağdurun bedenine cinsel ilişki seviyesinde olmayan teması ifade eder. Bu suçun en hafif halini sarkıntılık suçu teşkil etmektedir. Örneğin bir kimseyi rızası olmadan öpmek, bir kimseye dokunmak gibi fiiller sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçunu meydana getirir. Cinsel ilişki düzeyine varmayan bu davranışların belli bir şiddette ve süreklilik arz edecek şekilde gösterilmesi ise basit cinsel saldırı suçunun sarkıntılık düzeyini aşan daha ağır şeklini oluşturmaktadır.

Nitelikli cinsel saldırı suçu; TCK m.102/2’de düzenlenen nitelikli cinsel saldırı veya tecavüz suçu fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesini ifade etmektedir.

Cinsel saldırı suçunun meydana gelebilmesi için mağdurun bedenine temas edilmesi gerekir. Vücuda temas edilmeden gerçekleşen söz ve davranışlar cinsel taciz suçu olarak nitelendirilir. Failin kendi bedeni üzerinde sergilediği davranışlar da cinsel saldırı suçu teşkil etmez. Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar şu şekilde sınıflandırılmaktadır;

Cinsel istismar suçu, TCK m.103’te düzenlenir. Kural olarak 15 yaşını doldurmamış çocuğa karşı cinsel amaçla işlenen ve bedensel temas içeren davranışları ifade eder. 15-18 yaş grubundaki çocuklara karşı hile, cebir, tehdit veya iradeyi etkileyen diğer nedenlerle icra edilen davranışlar da cinsel istismar suçunu oluşturmaktadır.

Cinsel saldırı suçu, kural olarak 18 yaşın üzerindeki kişilere karşı cinsel amaçlarla işlenen, bedensel temas içeren davranışları ifade eder.

Cinsel taciz suçu, TCK m.105’te düzenlenen, failin, mağdurun vücuduna temas içermeyen halk arasında laf atma, sözlü taciz gibi ifadelerle nitelendirilen cinsel amaç taşıyan davranışları ifade etmektedir.
Reşit olmayanla cinsel ilişki suçu, 15-18 yaş grubunda yer alan çocuklarla çocuğun rızası dahilinde cinsel ilişkiye girilmesi durumunda meydana gelir.

Basit Cinsel Saldırı Ve Sarkıntılık Suçunun Unsurları

Basit cinsel saldırı suçu, kişinin bedeni üzerinde, cinsel arzuları tatmin etmek amacıyla gerçekleştirilen ancak cinsel ilişki düzeyine varmayan davranışların icra edilmesi ile oluşur. Bu suçun oluşabilmesi için davranışların objektif olarak cinsel nitelikte olması yeterlidir, failin cinsel arzularını fiili olarak tatmin etmiş olması şart değildir.

Sarkıntılık suçu, basit cinsel saldırı suçunun daha hafif şekli olarak kabul edilir. Sarkıntılık suçu, basit cinsel saldırı suçunun bir görünüm biçimini teşkil etmesi sebebiyle mutlaka fiziksel temas içermesi gerekir. Vücuda temas içermeyen ve cinsel amaçla gerçekleştirilen tüm fiiller cinsel taciz suçunu meydana getirecektir.

Sarkıntılık suçunu oluşturan fiiller, mağdurun medenine yönelik yüzeysel, kısa süreli ve hafif derecede cinsel davranışlardır. Ani bir eylemle işlenir. Failin davranışı mağdurun bedeni üzerinde cinsel amaçlarla süreklilik arz eden çok sayıda eylem içeriyorsa sarkıntılık suçu değil, basit cinsel saldırı suçunun daha ağır cezayı gerektiren şekli oluşur.

Yargıtay içtihatları çerçevesinde basit cinsel saldırı suçunun en hafif şeklini oluşturan sarkıntılık suçunu meydana getiren davranışlar şunlardır;

  • Kişinin yanağından öpmek
  • Kişinin giysilerinin üzerinden çıkarmaya çalışmak
  • Cinsel amaçlarla elini tutma, belini tutma, omzunu tutma
  • Kişiye sarılara “seni seviyorum” demek
  • Kişiyi ensesinden öpmek
  • Kişinin kalçasına veya bacaklarına dokunmak
  • Kişinin cinsel organına dokunmak
  • Kişinin göğüslerine dokunmak
  • Kişiye vücudunu sürtmek, cinsel amaçla toplu taşıma araçlarında temas kurmak.

Basit Cinsel Saldırı Suçunun Cezası

TCK m.102/1’e göre bir kişinin vücut dokunulmazlığını cinsel amaçlarla ihlal eden kişi, mağdurun şikayeti üzerine beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin sarkıntılık seviyesinde kalması durumunda ise fail iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Basit Cinsel Saldırı Suçunun Daha Ağır Cezayı Gerektiren Nitelikli Halleri

  •  Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
  • Kamu görevinin, vesayet veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
  • Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen veya evlatlık tarafından,
  • Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
  • İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle, işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.

Nitelikli Cinsel Saldırı Veya Tecavüz Suçu

Nitelikli cinsel saldırı suçu, TCK m.102/2’ te vücuda organ veya sair cisim sokulması şeklinde tanımlanmaktadır. Bu halin gerçekleşmesi için vücuda vajinal, anal veya oral yoldan organ veya sair cisim sokulması gerekmektedir. Nitelikli cinsel saldırı suçunun oluşabilmesi için, basit cinsel saldırı suçunun aksine fiilin cinsel arzuları tatmin etmek amacıyla gerçekleştirilmesi şart değildir.

Suçun tanımında kullanılan “organ” tabiri bakımından yalnızca cinsel organın değil, vücuda oral, anal veya vajinal yoldan girebilecek parmak gibi diğer organların da suçun nitelikli halini oluşturduğu kabul edilmelidir.

Nitelikli Cinsel Saldırı Suçunun Cezası

TCK m.102/2’ de” Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.” şeklinde tanımlanmaktadır.

Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme Ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

Cinsel saldırı suçu sebebiyle verilen hapis cezasının, cezanın süresi nedeniyle adli para cezasına çevrilmesi mümkün değildir. Ancak, sarkıntılık suçunun 15 yaşını doldurmamış çocuklar tarafından işlenmesi durumunda ceza süresi bir yılın altına düştüğünden adli para cezasına çevrilebilmektedir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ancak basit cinsel saldırı suçunun en hafif hali olan sarkıntılık suçu halinde mümkün olmaktadır.

Cezanın ertelenmesi bakımından da aynı şekilde sarkıntılık suçu dolayısıyla hapis cezası alındığı takdirde erteleme gündeme gelebilecektir.

Suçun Şikayet Süresi, Zamanaşımı Ve Uzlaşma

Uzlaşma, kendisine suç isnad edilen kişi ile suçun mağdurunun bir uzlaşması aracılığıyla iletişim kurarak anlaşmalarını ifade eder. Cinsel saldırı suçları, suçun sarkıntılık, basit cinsel saldırı veya nitelikli cinsel saldırı suçu olması fark etmeksizin uzlaşma kurumu kapsamında değillerdir.

Sarkıntılık suçu ve eşe karşı işlenen nitelikli cinsel saldırı suçu şikayete tabi suç teşkil etmektedir. Kişi, şikayet hakkını suçun işlendiği andan itibaren altı ay içinde kullanmalıdır. Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında şikayetten vazgeçmek mümkündür. Mağdurun şikayetini soruşturma aşamasında geri alması durumunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilir ve mağdur bir daha aynı olaya ilişkin olarak şikayet hakkını kullanamaz. Şikayetin kovuşturma aşamasında geri alınması halinde ise mahkemece davanın düşmesine karar verilir.

Sarkıntılık suçu ve eşe karşı işlenen nitelikli cinsel saldırı suçu savcılık tarafından re’sen soruşturulan suçlardır. Bu suçlara dair olarak herhangi bir şikayet süresi bulunmamaktadır. Mağdurun şikayetten vazgeçmesi davanın düşmesi sonucunu doğurmaz.

Dava zamanaşımı bakımından ise sarkıntılık suçuna ilişkin 8 yıllık, basit ve nitelikli cinsel saldırı suçlarına ilişkin olarak ise 15 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür.

İşkence Suçu, Unsurları Ve Cezası


İşkence terimi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1984 tarihinde kabul ettiği İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1.maddesinde “bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayrım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatiyle uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ızdırap veren bir fiil” şeklinde tanımlanmıştır.

İşkence suçu, Türk Ceza Kanunu’nun “İşkence ve Eziyet” başlığı altında düzenlenen 94.maddesinde ise işkencenin tanımı “bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranış” biçiminde yapılmaktadır. Bu madde çerçevesinde kamu görevlisi tarafından bu suçu meydana getiren davranışların sergilenmesi işkence suçunu, kamu görevlisi olmayan herhangi biri tarafından icra edilmesi ise eziyet suçunu oluşturmaktadır.

İşkence suçu ile, sistematik bir şekilde ve belli bir süreye yayılan, insan onuruyla bağdaşmayan bedensel ve ruhsal yönden acı verici, algılama ve irade yeteneğini etkileyen aşağılayıcı davranışlar ifade edilmektedir. Ani bir şekilde meydana gelen ve sürekliliği olmayan bu tür davranışlar Yargıtay içtihatları kapsamında işkence olarak nitelendirilmemektedir.

İşkence suçu ile korunmakta olan hukuki yarar insan onurudur. Bu sebeple suçun varlığı değerlendirilirken fail tarafınca gerçekleştirilen davranışların insan onuru ile bağdaşıp bağdaşmadığı gözetilecek olan temel ilkeyi teşkil eder.

Bu noktada dikkat çekmek gereken önemli hususlardan biri işkence suçunun kamu görevlisi dışında biri tarafından yardım edilmesi veya kamu görevlisi olmayan birinin azmettirmesi suretiyle işlenmesi halinde bu kişinin de kamu görevlisi gidi cezalandırılacak olmasıdır.

İşkence kavramı, kötü muamele kavramı ile karıştırılmamalıdır. Kötü muamele suçu, işkenceden ayrı olarak Türk Ceza Kanunu’nda “Aile Düzenine Karşı Suçlar” başlığı altında, bir kimsenin aynı konutta yaşadığı kişilere karşı icra ettiği kötü davranışların cezalandırılması amacıyla yer almaktadır. Bu sebeple Yargıtay, kamu görevlisinin sergilediği davranışı işkence kapsamında kabul etmediği takdirde, faili, yaralama, tehdit, hakaret, cinsel taciz, cinsel saldırı ve durumun gereğine göre diğer suçlar dolayısıyla sorumlu tutmaktadır.

İşkence Suçunun Unsurları

İşkence suçu, serbest hareketli suçlar kapsamındadır. Bu suçun düzenlendiği maddede işkence suçuna vücut veren fiiller tek tek sayılmamış olmakla birlikte suçun meydana gelmesi için gerçekleşmesi gereken birkaç koşul öngörülmüştür. Bu koşullar şöyle sıralanabilir;

  • Fiili gerçekleştiren kişi bir kamu görevlisi olmalıdır.
  • Fiil ani bir nitelikte değil, belli bir süre içerisinde ve sistematik bir şekilde gerçekleştirilmelidir.
  • Fiilin, insan onuru ile bağdaşmayan, mağdura bedensel ve ruhsal bakımdan acı ve ıstırap verici, algılama veya irade yeteneğini etkileyecek ve aşağılayıcı bir nitelik taşıması gerekmektedir.

Suçun Maddi Unsuru

İşkence suçuna vücut veren fiiller, aslında kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyan fiillerdir. Ancak işkence suçunda bu hareketler ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreye yayılmak suretiyle işlenmektedir. Bu süreç kapsamında süreklilik taşıyacak biçimde işlenen işkence suçunun üzerinde durulması gereken özelliği, kişinin psikolojik durumu, ruh sağlığı, algılama ve irade yeteneği üzerinde tahrip edici etkiler meydana getirmesidir. Bu etkilerin kişi üzerinde uzun süreler boyunca ve hatta ömür boyu devam edebilecek nitelikte olması sebebiyle işkence suçu, bu kapsamda işlenen diğer suçlara göre daha ağır cezai yaptırımlara tabi tutulmuştur.

Suçun Mağduru

Türk Ceza Kanunu kapsamında suçun mağduru yalnızca suç şüphesi altındaki kişi olarak sınırlanmamış, tanıkların ve hatta kamu görevlisinin de işkence suçunun mağduru olabileceği kabul edilmiştir.

Suçun Faili

İşkence suçu, kamu görevlisinin görevini kötüye kullanması suretiyle işlenen bir suçtur. Bu sebeple fail kamu görevlisi olacaktır. Ancak suçun işlenmesine iştirak eden ve kamu görevlisi olmayan kişilerin varlığı söz konusu olabilmektedir. Bu durumda kamu görevlisi olmayan kişilerin yalnızca suça yardım etmeden veya azmettirmeden sorumlu tutulmaması gerektiği düşüncesine dayanılarak maddenin dördüncü fıkrasında bir istisna hal düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, işkence suçunun işlenmesine iştirak eden, kamu görevlisi olmayan üçüncü kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılacaktır. İşkence suçu, genellikle amir konumundaki kamu görevlisinin emri çerçevesinde, ancak kendisin herhangi bir müdahalesi olmaksızın gerçekleştirilmektedir. İşkence suçunun düzenlendiği maddenin beşinci fıkrasında bu durum için, amir mevkiinde bulunan kamu görevlisinin, ihmali suretle işkence suçunu işlemiş olduğu kabul edilmiş ve buna dayanarak suçun cezasında herhangi bir indirime gidilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

İşkence Suçunun Cezası

İşkence suçunun cezası şu şekilde düzenlenmektedir;

  • Bir kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak şekilde bedensel ve ruhsal acı veren, algılama ve irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan on iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
  • Suçun, çocuğa, bedensel veya ruhsal bakımdan kendisini savunamayacak durumda bulunan bir kişiye ya da gebe kadına karşı işlenmesi ve avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla işlenmesi halinde sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
  • Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde meydana gelmesi halinde on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
  • İşkence suçunun işlenmesine iştirak eden diğer kişiler kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
  • İşkence suçunun ihmali davranışla işlenmesi durumunda verilecek cezada indirim yapılmaz.
  • İşkence suçundan dolayı zamanaşımı işlemez.

Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence Suçu (Tck M.95)

Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçu kanunda şu şekilde cezalandırılmaktadır;

  • İşkenceyi meydana getiren fiiller mağdurun, duyu veya organlarından birinin işlevinin sürekli olarak zayıflamasına, konuşmadan sürekli zorluğa, yüzünde sabit ize, yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, gebe bir kadına karşı işlenerek çocuğun vaktinden önce doğmasına neden olmuşsa TCK m.94’e göre belirlenen ceza yarı oranında artırılır.
  • İşkenceyi meydan getiren fiiller mağdurun, iyileşme olanağı bulunmayan bir hastalığa yakalanmasına veya bitkisel hayata girmesine, duyularından veya organlarından birinin işlevini yitirmesine, konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, yüzünün sürekli değişikliğine, gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğun düşmesine neden olmuşsa TCK m.94’e göre belirlenen ceza bir kat artırılır.
  • İşkence suçuna vücut veren fiillerin vücutta kemik kırılmasına neden olması halinde, kırığın yaşamsal fonksiyonlar üzerindeki etkisine göre sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
  • İşkence sonucunda ölüm gerçekleşmesi durumunda fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezasına hükmolunur.

İşkence Suçunda Zamanaşımı

İşkence suçunda dava zamanaşımı süresi işlemez. Dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçmesine rağmen davanın açılmadığı veya açılsa bile kanuni süreler içerisinde sonuca varılamamış olması durumunda ceza davasının düşmesi neticesini doğuran ceza hukuku kurumunu ifade etmektedir. Ancak, işkence suçu bakımından dava zamanaşımı süresi işlemediğinden, suçun gerçekleşmesinin üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun yine de soruşturma açılabilecektir.

İntihara Yönlendirme Suçu ve Cezası


İntihara yönlendirme suçu Türk Ceza Kanunu’nun 84. Maddesinde “Hayata karşı suçlar” başlığı altında düzenlenmektedir. İntihara yönlendirme tip olarak seçimlik hareketli bir suç teşkil eder. Bu suçun meydana gelmesi; intihara azmettirme, intihara teşvik etme, bir kişinin intihar düşüncesini kuvvetlendirme, bir kişinin intihar düşüncesini gerçekleştirmesinde yardımcı olma şeklinde gerçekleşebilir.

Türk Ceza Kanunu intihar etme eylemini suç olarak nitelendirmemektedir. Kanunda bu kapsamda yalnızca suça yönlendiren kişi için ceza öngörülmüştür.

İntihara Yönlendirme Suçunun Unsurları

İntihara yönlendirme suçu neticeli suçlar kapsamındadır. Bu sebeple bu suça teşebbüs mümkün değildir. Suçun meydana gelmesine sebep olan seçimlik hareketlerden herhangi birinin sergilenmesiyle suç tamamlanmış olur. Bu bakımdan suçun mağduru olan bireyin, failin teşviki neticesinde yaşamını yitirmiş olması yahut buna bağlı olarak başka bir sonucun doğmuş olması aranmaz.

İntihara yönlendirme suçunun unsurları şu şekilde açıklanabilir:

İntihara azmettirme; azmettirme, bir suçun işlenmesi konusunda aklında bir düşünce mevcut olmayan kişi üzerinde başkası tarafından ikna, telkin veya başka bir suretle suçu işleme düşüncesi uyandırma eylemini ifade eder. İntihara azmettirme ise aklında intihar etme düşüncesi bulunmayan bir kişiyi belirli söz ve davranışlarla intiharı düşünmeye sevk etmektir. Bu seçimlik hareket kapsamında kanunca cezalandırılan davranış mağdurun üzerinde intihar fikri oluşturmaktır.

İntihara teşvik etme; bu seçimlik hareket intihar etme düşüncesine vakıf olan bir kişideki bu düşüncenin bir karar niteliğine varması için destekleyici davranışlarda bulunmakla gerçekleşir. Bu durumda mağdur intiharı düşünmekle birlikte henüz karar aşamasına geçmemişken fail bu kararın verilmesinde rol alacaktır.

Başkalarını alenen intihara teşvik etme; bu suç Türk Ceza Kanunu’nun 84.maddesinin 3.fıkrasında ayrı bir suç olarak düzenlenmektedir. Çünkü alenen teşvik durumunda suçtan etkilenen yalnızca mağdur değildir. Bu davranış toplumun geri kalanının psikolojik durumu üzerinde de etki oluşturmaktadır. Aleniyet, bir davranışın belirsiz sayıda kişi tarafında algılanabilir bir şekilde sergilenmesini ifade eder. Örneğin, işlek bir caddede bir kişiyi intihara teşvik etmek alenen intihara teşvik etme suçunun vücut bulmasına sebep olacaktır.

Bir kişinin intihar kararını kuvvetlendirme; bu seçimlik hareket kapsamında mağdurun aklında intihar düşüncesi artık karar aşamasına varmıştır. Mağdur dış etkenlerden bağımsız olarak intihar etme kararını vermiş olmasına rağmen henüz intihar eylemini gerçekleştirmemişken fail bu kararın eyleme dökülmesini kuvvetlendirmektedir.

İntihara yardım etme suçu; bu suç, intihar kararını vermiş bir kişinin intiharı gerçekleştirebilmesi amacıyla, eylemin gerçekleşmesi doğrultusunda, araç gereçlerin temin edilmesi, intiharın meydana geleceği mekana ulaşımın sağlanması gibi hareketlerle intihara yardım etme şeklinde vücut bulur.

Bu kapsamda değinilmesi gereken bir diğer nokta hukuki yükümlülük altında bulunan bir kimsenin intiharı engelleme konusunda ihmali davranışları neticesinde mağdurun ölümünün gerçekleşmesi durumunda failin intihara yönlendirme suçu ile değil taksirle ölüme sebebiyet verme suçu dolayısıyla cezalandırılacağıdır. Fail, kişinin intihar edeceğini biliyor olmasına rağmen kendi iradesiyle yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınıyorsa ölümün gerçekleşmesi halinde ihmali davranışla kasten öldürme suçu meydana gelecektir.

Failin cebir ve tehdit kullanarak mağduru zorla intihara mecbur kılması durumunda ise yargılamaya konu olan suç kasten öldürmedir. Eğer mağdur davranışlarının anlam ve sonuçlarını algılayabilecek durumda olmayan bir kimse ise fail, kasten öldürmenin daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halinden sorumlu olacaktır.

İntihara Yönlendirme Suçunun Cezası

İntihara yönlendirme suçu kanunda şu şekilde cezalandırılmaktadır;

Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren veya başkasının intiharına herhangi bir suretle yardım eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
İntiharın gerçekleşmesi halinde kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezalı ile cezalandırılır.

Başkalarının suça alenen teşvik edilmesi durumunda kişi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarının algılama yeteneği olmayan veya algılama yeteneği ortadan kaldırılmış olan kişileri intihara sevk edenler ile cebir veya tehdit kullanarak başkasını intihara mecbur kılanlar, kasten öldürme suçu ile sorumlu olurlar.

Adli Para Cezası, Cezanın Ertelenmesi, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

İntihara yönlendirme suçunun cezanın miktarı dolayısıyla adli para cezasına çevrilmesi mümkün olmamakla birlikte suçun cezasının iki yıl veya daha altında belirlendiği hallerde hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve cezanın ertelenmesi mümkün olabilmektedir. Böylelikle hükmolunan ceza belli bir denetim süresi boyunca belli koşulların yerine getirilmesi ile karar sonuç doğurmayacak şekilde ortadan kaldırılabilir veya mahkeme tarafında belirlenen cezanın infazından koşullu olarak vazgeçilebilir.

İntihara Yönlendirme Suçunun Şikayet Süresi, Zamanaşımı ve Uzlaşma

Uzlaşma, tarafsızlığı şüphesiz bir üçüncü kişinin uyuşmazlığın taraflarına somut olayın koşulları doğrultusunda çeşitli çözüm önerileri sunarak onların bu çözüm önerileri üzerinde karşılıklı müzakere etmesini ve bu önerilerden birisinde anlaşmaya varmalarını amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. İntihara yönlendirme suçu niteliği dolayısıyla uzlaştırma kapsamında bulunan suçlardan değildir.
İntihara yönlendirme suçu, şikayete tabi suçlar arasında yer almamakta ve savcılık tarafında re’sen soruşturulmaktadır. Re’sen soruşturulan bu suçlar bakımından herhangi bir şikayet süresi bulunmaz. Açılan kamu davasına şikayetçi olarak müdahil olan kimseler var olsa dahi şikayetten vazgeçilmesi ceza davasının düşmesine sebebiyet vermez. Bu suçlar, dava zamanaşımı süresi göz önünde bulundurulmak suretiyle her zaman ihbar ve şikayet dilekçesi sunma ile savcılığa bildirildiğinde soruşturulabilmektedir.

Dava zamanaşımı, suçun işlenmesinden itibaren belirli sürelerin geçmesi halinde dava açılmamış veya dava açılmış olmasına rağmen kanuni süreler içerisinde sonuçlandırılmamış olması durumunda ceza davasının düşmesine sebebiyet veren bir ceza hukuku kurumudur. İntihara yönlendirme suçunun, suçun basit hali bakımından dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, suçun nitelikli hallerinde ise dava zamanaşımı süresi on beş yıldır.

İntihara Yönlendirme Suçunda Görevli Mahkeme

İntihara yönlendirme suçu ile ilgili olarak yargılama yapılması görevi asliye ceza mahkemesi tarafından yerine getirilmekte ise de suçu meydana getiren icra hareketlerinin kasten öldürme suçu ile cezalandırılması veya kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi niteliğiyle yargılanması hallerinde yargılama yapma görevi ağır ceza mahkemesi tarafından yerine getirilmektedir.

İntihara Yönlemdirme Suçu Hakkında Yargıtay Kararı Örneği 1. Ceza Dairesi 2019/3162 e. , 2019/5135 k.

Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre, maktul Ahmet ile ile aynı otelde çalışan ve ailece görüştükleri anlaşılan sanık …’ın, olaydan önce 30/10/2013 tarihinde evinden bir miktar dövizin çalınması nedeniyle polis merkezine başvurarak paranın ve anahtarın yerini bildiği için ölenden şüphelendiğini beyan ederek şikayetçi olduğu, tanık anlatımlarına göre de, sanığın arkadaşı Ahmet’i, “Paramı getireceksin, seni rezil ederim, getirmezsen tek çaren ölümdür” diyerek tehdit ettiği, ölen Ahmet’in bu durumu gurur meselesi yaparak bunalıma girdiği ve cep telefonunda “Maviş” olarak kayıtlı olan sanığa, “Maviş iyi düzen kurmuşsun helal olsun, ben senin dediklerini yaptım ama paranı asla almam, beni hırsızlıkla suçlayamazsın ben Ahmet ustayım telefonunu açık tut sana bir sürprizim var” şeklinde mesaj attığı ve sonrasında da Manavgat Köprüsünden ırmağa atlayarak intihar ettiği olayda;

Evinden hırsızlık yapıldığı iddiasında olan sanığın, uzun süredir arkadaşlık yaptığı Ahmet’ten şüphelendiğini beyan ederek şikayetçi olması ve bu bağlamda öleni tehdit etmekteki kastının esasen çalındığını öne sürdüğü parayı geri almaya yönelik olduğu, durumu gurur meselesi yaparak bunalıma giren Ahmet’in intihar etmesiyle sonuçlanan olayda TCK’nin 84. maddesinde düzenlenen intihara yönlendirme suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşıldığından, sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi…

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu


Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu Türk Ceza Kanunu’nun 109.maddesinde düzenlenmektedir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak özgürlüğünden mahrum bırakmak suretiyle işlenen bir suçtur. Bu suç, kişi özgürlüğünü ve güvenliğini koruması dolayısıyla “hürriyete karşı suçlar” başlığı altında hüküm altına alınmıştır.

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçunun Unsurları

Hürriyeti tahdit suçu özgü suç niteliği taşımamaktadır. Bu kapsamda suçun faili herkes olabileceği gibi, yine herkes bu suçun mağduru olabilmektedir. Ancak bazı kişilere karşı işlenmesi durumunda hükmolunacak cezada artırıma gidilmesini gerektiren nitelikli hal meydana gelebilmektedir.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun manevi unsuru kasttır. Bu suçun taksirli hali kanunda düzenlenmemekte, doğal olarak hata ile işlenmesi de mümkün olmamaktadır. Suçun meydana gelmesi için failin, hürriyeti tahdit kastı ile hareket etmiş olmadı yeterlidir. Eylem sonucu menfaat elde etme saiki aranmaz. Ancak yine bazı hallerde özel saikle hareket edilmiş olması nitelikli hal teşkil edecek ve cezada artırıma gidilecektir. Örneğin kişiyi cinsel amaçlarla özgürlüğünden yoksun kılma bir nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.

Hürriyeti tahdit suçu serbest hareketli bir suçtur. Başka bir deyişle bir kimsenin bir yerde bulunma veya bir yere gitme hürriyetini elinden alma neticesini doğuran her türlü fiil ile bu suç işlenebilmektedir.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenebilmesi için kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılma süresinin hukuken önem atfedilen bir uzunlukta olması aranır. Bu sürenin çok uzun veya çok kısa sürmüş olması cezalandırma bakımından bir önem arz etmese de alıkonulma süresi hukuki anlamda bir değer taşımıyor ise hürriyeti tahdit suçu meydana gelmeyecektir.

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçunun Cezası

Türk Ceza Kanunu’nda kişiyi hürriyetinde yoksun kılma suçunun cezası şu şekilde belirlenmiştir;

  • Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
  • Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
  • Bu suçun; silahla, birden fazla kişi tarafından birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.
  • Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
  • Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
  • Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçunun Nitelikli Halleri

Cebir, Tehdit ve Hile Kullanarak Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma

Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun bu nitelikli hal kapsamında değerlendirilmesi için cebir içeren hareketin başlangıç aşamasında icra edilmiş olması yeterlidir. Fiil devam ederken ayrıyeten cebir uygulanmasının bir önemi yoktur.

Tehdit suçunun, hürriyeti tahdit suçunun icrası aşamasında işlenmesi durumunda fail yine bu suçun nitelikli hali kapsamında cezaya tabi tutulacaktır. Uygulamada tehdit suçunun, hürriyeti tahdit suçu ile birlikte işlenmesi en sık karşılaşılan nitelikli hallerden biridir.

Hile, failin aldatıcı söz ve davranışlar sarf ederek kişinin iradesinin özgür bir şekilde oluşmasının önüne geçmesi, mağduru yanıltmasını ifade eder. Hile içeren davranışlarla kişinin hareket özgürlüğünün sınırlanması durumunda suçun bu nitelikli hali meydana gelmiş olacaktır.

Hürriyeti tahdit suçunun bu nitelikli hali teşkil etmesi durumunda fail, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Silahla Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Bırakma

Bu halde suçun cezası bir kat artırılmaktadır.

Silah kavramı TCK m.6’ oldukça geniş değerlendirilmektedir. Bu kapsamda yalnızca tüfek, bıçak, tabanca değil, suçun işlenmesine elverişli her türlü araç silah niteliği taşıyabilmektedir.

Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun silahla işlenmesi halinde faile verilecek ceza iki yıldan on yıla kadar hapis cezasıdır. Silahla işlenen hürriyeti tahdit suçunda, mağdura dönük olarak ayrıca TCK md.109/2’de düzenlenen cebir, hile veya tehdit kullanılırsa suçun cezası dört yıldan on dört yıla kadar hapis cezası olacaktır.

Birden Fazla Kişi Tarafından Birlikte Hürriyeti Tahdit Suçu

Suçun bu nitelikli halinin meydana gelmesi için en az iki kişinin suçu müşterek fail olarak birlikte işlemesi gerekir. Suça azmettirme veya yardım etme şeklinde iştirak eden bir başka kimsenin varlığı durumunda suç birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmiş kabul edilmeyecektir.

Bu halde faile verilecek ceza bir kat artırılır.

Kişinin Yerine Getirdiği Kamu Görevi Nedeniyle Hürriyetinden Yoksun Bırakma

Suçun bu nitelikli halinin vücut bulması için suçun işlenme nedeninin mağdurun yerine getirdiği kamu görevi olması gerekir. Mağdurun kamu görevlisi olması ancak suçun herhangi bir başka kişisel sebeple işlenmesi halinde bu durum nitelikli hal teşkil etmeyecektir. Bu kapsamda mağdurun görevine devam ediyor olması koşulu aranmaz, kişi emekli olmuş veya çalışma süresi sona ermiş olsa dahi görevi dolayısıyla hürriyetinden yoksun kılınmışsa suçun bu nitelikli hali meydana gelecektir.

Kamu Görevinin Sağladığı Nüfuz Kötüye Kullanılmak Suretiyle Hürriyeti Tahdit Suçu

Bu nitelikli halin oluşması için failin kamu görevlisi olması ve suçun kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle işlenmiş olması gerekmektedir.

Üstsoy, Altsoy ve Eşe Karşı Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu

Altsoy-üstsoy hısımlığı, biri diğerinden gelen kişiler arasında söz konusu olan hısımlıktır. Kişinin kendi çocukları ve çocuklarının çocukları o kişinin alt soyunu, anne babası ve onların anne babaları ise üst soyunu oluşturmaktadır. Eş ise kişinin resmi nikahlı olduğu kişiyi ifade eder. Dini nikahlı eşe karşı bu suçun işlenmesi, nitelikli hal teşkil etmeyecektir.

Çocuğa ya da Beden veya Ruh Bakımından Kendini Savunamayacak Durumda Bulunan Kişiye Karşı Hürriyeti Tahdit Suçu

TCK m.6 kapsamında çocuk, 18 yaşından küçük herkesi ifade eder. Çocukların ve ruh ve beden bakımından kendini savunamayacak durumdaki kişilerin korunması amacıyla suçun bu kişilere karşı işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiş ve daha ağır yaptırıma tabi tutulmuştur.

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Bırakma Suçunun Cinsel Amaçla İşlenmesi

Suçun, cinsel amaçla işlenmesi durumu en ağır nitelikli hali oluşturmaktadır. Bu doğrultuda fail cinsel amacını gerçekleştirmiş ise, diğer bir deyişle mağdura karşı cinsel taciz, cinsel saldırı veya cinsel istismar teşkil eden hareketler sergilemişse bu suçlardan ayrı sorumluluğu doğacaktır.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda mağdurun rızası bir hukuka uygunluk sebebidir. Ancak bu suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde 15 yaşından küçüklerin rızası dikkate alınmaz. TCK 104. maddesinde, cebir, tehdit ve hile olmaksızın, on beş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunmayı şikâyete bağlı bir suç olarak düzenlemektedir. Bu nedenle çocuklara karşı cinsel amaçlı olarak işlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının da iki kategoride ele alınması gerekir. Birinci kategoride yer alan “on beş yaşını tamamlamamış” çocuklara karşı işlenen “cinsel amaçlı olarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçunda, çocukların rızaları hukuken değer ifade etmezken cinsel amaçla işlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda 15 yaşını bitirmiş çocuğun rızası suç vasfının tayininde mahkeme tarafından ayrıca değerlendirilecektir.