Boşanmanın Mali Sonuçları

Boşanmanın Mali Sonuçları


Boşanma davası her ne kadar kişilerin medeni halini değiştirme amacı taşısa da evlilik birliği aynı zamanda bir mal birliğidir. Evliliğin bitmesi halinde taraflar belli şartlarda bir takım mali yükümlülüklerle karşılaşacaktır. Bu durum boşanmanın mali sonuçları konusunu oluşturmaktadır.

Tazminat Talepleri

 Maddi Tazminat

Boşanma davasında maddi tazminat talep edilebilmesi için, maddi tazminat talebinde bulunan eşin kusursuz veya diğer tarafa nazaran daha az kusurlu olması gerekmektedir. Ayrıca maddi tazminat talebinde bulunan eşin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenmiş olmalıdır. Bu nedenlerin birlikte bulunması halinde eşin maddi tazminat talebinde bulunma hakkı mevcuttur. Tazminat zararın giderilmesini amaçlayan bir kurumdur, bu nedenle maddi tazminatın belirlenmesi kriterinde ise, yaşanılan mağduriyet, ödeyecek tarafın maddi imkanları, ödeme kabiliyeti gibi etkenler rol oynamaktadır.

Manevi Tazminat

Boşanmaya neden olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan taraf ise, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat talep edebilecektir. Manevi tazminatta önemli olan husus ise, yaşanılan maddi olmayan mağduriyetin – kişilik haklarının zedelenmesi – hiç olmazsa bir nebze giderilerek tarafın zararının tazmin edilmeye çalışılmasıdır.

Nafaka Talepleri

Boşanma davasının açılması ile birlikte boşanmanın mali yönleri bakımından en çok tartışılan husus nafakadır. Nafaka geçimini sağlayamayacak olan eşe yardım hayatını idame ettirmesini sağlama yönünde destek olan hukuki bir müessesedir. Boşanma davasının kesinleşmesi ile yoksulluk ve iştirak nafakalarına boşanma davası henüz devam ederken ise tedbir nafakasına hükmedilebilir. Nafaka türlerini açıklayalım;

  • Tedbir Nafakası : Boşanma davalarının uzun sürmesi, bu süre zarfında hayatını idame ettirmekte zorlanacak eşin boşanma davasının kesinleşene kadar geçimine katkı sağlama zorunluluğu getirmektedir. Bu sebeple henüz boşanma davası sürerken mahkemece henüz reşit olmayan 18 yaş ve altındaki çocuklar veya talep eden eş için mahkemece uygun bulunması durumunda tedbir nafakasına hükmedilecektir. Tedbir nafakasının amacı bahsettiğimiz gibi ihtiyaç duyan eşin yaşamını idame ettirmesini sağlamaktır. Maddi durumu yerinde olan, nafakaya ihtiyaç duymayan eş için tedbir nafakasına hükmedilemez. Ancak çocuklar için tedbir nafakası talep edilebilir. Tedbir nafakası boşanma davasını kesinleşmesine kadar devam eder. Boşanma davasının kesinleşmesi ile tedbir nafakası sona erer.
  • Yoksulluk Nafakası : Boşanma davası sonucunda boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek tarafın kusurunun karşı taraftan daha az olması şartı ile nafaka talep hakkı vardır. Ancak burada nafakaya hükmedilirken karşı tarafın mali gücü belirleyici olmaktadır. Nafakaya hükmedilirken nafaka ödemekle yükümlü tutulan kişinin kusuru aranmaz. Ayrıca hükmedilen yoksulluk nafakası herhangi bir süreye bağlı değildir.
  • İştirak Nafakası : Her bir eşin ortak çocukların bakım ve giderlerine katılma yükümlülüğü vardır. Boşanma davası sonucunda velayeti verilen taraf asıl olarak çocukla ilgilenen taraf olması nedeni ile velayet verilmeyen tarafın da çocuğun bakım ve giderlerine mali gücüne uygun olarak katılması / iştirak etmesi amacıyla nafakaya hükmedilir.

Erkek Nafaka Alır Mı?

Her ne kadar Türk örf ve adetlerinde kabul görmüş bir durum olmasa da yoksulluk nafakasının belirlenmesindeki husus cinsiyet olmayıp boşanma sonrası yoksulluğa düşen taraf olup olmadığıdır. Bu sebeple boşanma sonrası erkeğin yoksulluğa düşmesi ortaya çıkacak ise erkek kadından nafaka alma hakkına sahiptir.

Boşanma Davasında Mal Paylaşımı

Boşanmanın mali sonuçları konusunun en önemli diğer kısmı da mal paylaşımı hususudur. Kanunumuza göre, 01.01.2002 tarihinden itibaren evliliklerde taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejimi kabul edilmiştir. Boşanma davasının açıldığı tarih artık mal rejiminin tasfiyesi tarihidir. Bu tarihten sonra edinilmiş mallara katılma rejimi son bulacaktır. Edinilmiş mallara katılma rejiminin sonucu olarak boşanma durumunda evlilik birliği içinde edinilmiş mallar yarı yarıya paylaştırılacaktır.

Mal paylaşımı davası, boşanma davası kesinleşmeden sonuçlanmamaktadır. Bu nedenle tarafların mağduriyetlerine neden olmamak amacıyla (boşanma davasının neticelenmesinin uzun sürmesi gibi) boşanma davası ile eş zamanlı ancak ayrı bir dava olarak açılmakta ancak boşanma davası kesinleşmeden mal paylaşımı davası görülmemektedir. Mal Paylaşımı Davasında Görülebilecek alacak türleri şunlardır;

  • Katılma Alacağı : Evlilik birliği içinde, bir tarafın elde ettiği malvarlığı değerlerinin yarısının diğer eşin hakkı olmasını ifade etmektedir.
  • Katkı Payı Alacağı : Evlilik birliği sürerken bir tarafın edindiği mala diğer tarafın katkıda bulunması durumunda talep edebileceği alacaktır. Bu katkı para gibi nakit olabileceği gibi ayni bir katkı da olabilir.
21. Madde'ye Göre Tebligat Talebi Örneği

21. Madde’ye Göre Tebligat Talebi Örneği


21. Madde’ye Göre Tebligat Talebi Örneği aşağıda bulunmaktadır. Öncesinde bu husus ile ilgili açıklayıcı bilgile bulunmaktadır.

21. Maddeye Göre Tebligat

21. Madde’ye göre tebligat, Tebligat Kanunu’na göre sistemdeki mernis adresinden taşınmış ve adresine tebligat gerçekleştirilemeyen kişiye Tebligat Kanunu 21/2. madde uyarınca tebligat yapılmasıdır. Mernis adresi kişinin e-devlet’e kayıtlı adresidir. Bu tebligat, kişi adreste bulunmasa bile apartman girişine ihbar yapıştırılarak ve gönderilen belgenin mahalle muhtarına bırakılarak tebliğ edilmiş sayılmasıdır.

21. Maddeye Göre Tebligat Şartları

Tebligat Kanunu 21. Madde 2. fıkraya göre tebligat yapmak için;
  • Tebliğ yapılacak kişinin (borçlunun) kayıtlı bir mernis adresi olması,
  • Bilinen adreslerine ulaşılamaması,
  • Mernis adresine gönderilen tebligatın taşınma veya tanınmama sebepleri ile bila iade dönmesi gerekmektedir.
Yukarıdaki şartların oluşması halinde aşağıda sunduğumuz talep dilekçesi ile icra müdürlüğü’ne başvurulması gerekmektedir. İcra Müdürlüğü bu başvuru neticesinde 21. maddeye göre tebligat zarfı ile borçluya tebligatı göndermektedir. Gönderilen zarfın 21. maddeye göre tebligat kurallarına uymaması ve normal bir zarf ile gönderilmesi halinde gönderilen tebligat usulsüz tebligat olmuş olmaktadır.

Usulsüz Tebligat

Usulsüz tebligat, bir tarafa yapılan tebligatın Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak yapılmamasıdır. Usulsüz tebligatın müeyyidesi tebligatın geçersizliğidir. Yani icra takibinde gönderilen tebligatın usulsüz olması halinde borçlu süresiz olarak şikayet yolu açık olmak üzre ödeme-icra emrini veya kıymet takdir raporu vb tebligatları icra takibini öğrendiği tarihte tebliğ etmiş sayılacaktır.
Bu halde şikayet yolu ile icra takibini en başına geri getirebilecektir. Koyulan hacizler fek edilecektir.

21. Madde’ye Göre Mernis Adresine Tebligat Talebi Örneği

_________________ İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NE

Dosya No                      : __________ E.

BORCA İTİRAZ EDEN : ____________________(TC NO: _______________)

ADRESİ                        :___________________________________________

ALACAKLI                    :___________________________________________

ADRESİ                        :___________________________________________

KONU                   :Borçlunun adresine gönderilen ve bilâ dönen tebligat sebebiyle borçlunun mernis adresine  TK 21/2. maddeye göre tebligat talebi hk.

AÇIKLAMALAR            :

Esas numarası yukarıda verilen dosyada davalı tarafa ödeme emri/icra emri tebliğe çıkartılmıştır. Ancak tebligat borçlunun adresten taşındığı gerekçesi ile bilâ dönmüş ve borçluya tebligat yapılamamıştır. Borçlunun mernis adresinin sistemden kontrol edilerek bilâ dönen tebligat adresi ile aynı olması halinde borçluya Tebligat Kanunu 21/2. Maddeye göre tebligat çıkarılmasını talep etmekteyiz.

Bila dönen tebligat adresinin borçlunun mernis adresi ile aynı olmaması durumunda öncelikle borçlunun mernis adresine tebligat gönderilmesini talep ederiz.

Talep ve Sonuç : Açıklanan nedenlerle;borçlunun mernis adresinin sistemden araştırılmasına ve tebliğ adresinin bilâ dönen tebligat adresi ile aynı olması halinde borçluya Tebligat Kanunu Madde 21/2 uyarınca tebligat gönderilmesine karar verilmesini saygılarımla talep ederim.

TALEP EDEN ALACAKLI

_____________________

İlamsız İcra Takibine İtiraz Dilekçesi Örneği

İlamsız İcra Takibine İtiraz Dilekçesi Örneği


İlamsız İcra Takibine İtiraz Dilekçesi Örneği aşağıda bulunmaktadır. Söz konusu itiraz dilekçesini ödeme emrinin tarafınıza tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde icra dairesine sunmanız gerekmektedir. İtiraz etmediğiniz takdirde takip kesinleşecek ve alacaklının malvarlığınıza haciz koyma hakkı doğacaktır. İş bu sebeple taraflara gönderilen icra ödeme emirleri dikkate alınmalı ve haksız bir takip olması durumunda 7 gün içerisinde itiraz edilmelidir.

İcra İnkar Tazminatı

İtiraz ederken dikkat edilecek diğer bir husus ise haksız yere yapılan itirazlarda %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedileceğidir. Bu sebeple alacaklı olduğunu iddia eden tarafa ilamsız takipte bahsedilen miktar kadar likit bir borcunuz bulunmakta ise haksız yere yapacağınız itiraz borcunuzu %20 oranında arttıracak ve ek olarak mahkeme masrafları ve yargılama giderleri de tarafınıza yüklenecektir.

Gecikmiş İtiraz

İtirazınızın 7 günlük süresini elinizde olmayan ve hastalık, yangın vb.haklı bir sebep ile geçirmiş iseniz gecikmiş itiraz müessesesi ile itirazını yapabilme hakkınız bulunmaktadır.

Gecikmiş itiraz yoluna engelin kalkmasından itibaren üç gün içinde ve paraya çevirme işlemi bitinceye kadar başvurabilirsiniz.

Süresinde itiraz edememeniz halinde hakkınızı genel yetkili mahkemelerde açılan menfi tespit davası ile ileri sürebilirsiniz

İlamsız İcra Takibine İtiraz Dilekçesi Örneği

_________________ İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NE

Dosya No                      : __________ E.

BORCA İTİRAZ EDEN : ____________________(TC NO: _______________)

ADRESİ                        :___________________________________________

ALACAKLI                    :___________________________________________

ADRESİ                        :___________________________________________

KONU                           : Ödeme emrine, borca, takibe, faiz oranına, faize, işlemiş faize ve takibin tüm ferilerine itirazımız hakkında.

TEBLİĞ TARİHİ           :_________________

AÇIKLAMALAR            :
Esas numarası yukarıda verilen dosyada tarafıma ilamsız takip yolu ile icra takibi yapılmış ve ödeme emri gönderilmiştir. İtirazlarımı Yasal süresi içinde sunmaktayım.

Alacaklı olduğunu iddia eden tarafa herhangi bir borcum bulunmamaktadır. Bu nedenle ödeme emrine, borca, takibe, faiz oranına, faize, işlemiş faize ve takibin tüm ferilerine açıkça itiraz ediyorum.

Takibe konu edilen alacak likit bir alacak değildir. İş bu sebeple söz konusu alacak yargılamayı gerektirmektedir. Ancak alacaklı olduğunu iddia eden taraf haksız bir şekilde ilamsız yola icra takibi başlatmıştır.

Talep ve Sonuç : Açıklanan nedenlerle; ödeme emrine, borca, takibe, faiz oranına, faize, işlemiş faize ve takibin tüm ferilerine itiraz eder, açılan icra takibinin durdurulmasına karar verilmesini saygılarımla talep ederim.

BORCA İTİRAZ EDEN
______________

Ek :Kimlik Fotokopisi

 

Fazla Mesai ve Ücreti Nedir?

Fazla Mesai ve Ücreti Nedir?


İş Kanununda belirlenen yasal çalışma süresi haftalık en fazla 45 saattir. Fazla Mesai (Çalışma) Ücreti Hesaplama sayfamızdan mesai hesaplama işlemlerinizi hızlıca ve kolaylıkla yapabilirsiniz. Aksi kararlaştırılmadıkça bu süre haftanın günlerine eşit bölünmek suretiyle belirlenir. İşçinin çalışması gereken haftalık 45 saati aşan çalışmalar ise fazla çalışma olarak adlandırılır. Fazla çalışma için işçiye ödenmesi gereken ücrete ise fazla mesai ücreti denir ve bu ücret işçinin aldığı ücretin saat başına düşen miktarının yüzde elli fazlasıdır.

İş sözleşmesi kurulurken işçi ile işveren haftalık 45 saatin aşağısında çalışma süresi belirlemiş olabilirler. Bu durumda ise belirlenen haftalık saat süresinin aşıldığı ve 45 saate kadar olan çalışmalara fazla süreli çalışma adı verilmektedir. Diyelim ki, haftalık 42 saat çalışma süresi olarak belirlendi. Bu durumda işçi 43 saat çalışırsa bu 1 saatlik çalışma fazla süreli çalışmadır ve işçiye fazla mesai ücreti ödenecektir. Ancak bu durumda, fazla mesai ücreti normal ücretin saat başına düşen miktarının yüzde 25 fazlasıdır. Yani verilen örnek durumda işçinin 1 saatlik fazla çalışma ücreti %25 arttırılarak ödenecektir.

Fazla mesai süresinin üst sınırı iste Kanunda 270 saat olarak belirlemiştir. 270 saati aşan fazla çalışma yapılmayacaktır. Haftalık 45 saat çalışılsın çalışılmasın günlük en fazla 11 saat çalışma süresini aşan çalışmalar ve geceleri 7,5 saati aşan çalışmalar fazla çalışmadır ve işçi bu çalışmada ücrete hak kazanacaktır.

İşçinin Seçimlik Hakkı

Fazla mesai veya fazla çalışma yapan işçi zamlı ücrete hak kazanacaktır. Ancak kanun koyucu işçiye seçimlik hak tanımış ve eğer isterse işçi alacağı zamlı ücret yerine kendisine fazla çalışma yaptığı her saat için bir saat 30 dakika, fazla süreli çalışmalarda ise her saat için bir saat 15 dakikayı serbest zaman olarak dilerse kullanabilecektir. Bu serbest zamanı işçi, 6 aylık bir süre zarfında çalışma zamanı içinde ve ücreti kesilmeden kullanır.

Fazla Mesaiden Sayılmayan Haller

İş Kanunu uyarınca denkleştirme esasının uygulandığı durumlarda bazı zamanlarda haftalık 45 saati aşsa da yapılan bu çalışmalar fazla mesaiden sayılmayacaktır. Telafi çalışması adı verilen durumlarda fazla mesaiden sayılmaz.

Telafi çalışması yapılabilecek durumlar:

  • Zorunlu sebeplerle işe ara verilmişse,
  • Milli bayram ve genel tatil zamanlarının öncesi veya sonrasında işyeri tatil edilecekse veya sair nedenlerle rutin çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılmış olmalıdır.
  • İşyeri tatil edilmiş yahut işçinin isteği ile kendisine izin verilmiş bu gibi durumlarda işveren, 2 ay süre zarfında çalışılmayan sürelere özgü ‘’telafi çalıştırması’’ yapabilecektir.

Not: Telafi çalışması; tatil günlerinde yapılamaz. Günlük en fazla 3 saat yapılabilir. Günde maksimum çalışma süresi olan 11 saati aşamaz.

Kimler Fazla Çalışma Yapamaz

  • Azami tutar haddi; Yıllık izin verilen yasal fazla çalışma süresinin en fazla 270 saat olabileceğini belirtmiştik. 270 saatten fazla çalışmalar yapılamayacaktır.
  • Yaş sınırı; 18 yaşını doldurmamış çalışanlara fazla mesai yaptırılamaz.
  • Kadınlar için; hamile olan veya yeni doğum yapmış olan veya bebeğini emziren kadınlara fazla mesai yaptırılamaz.
  • Sağlığı imkan vermeyen ve bunu belgeleyen işçilere de fazla çalışma yaptırılamaz.

Fazla Mesainin İspatı

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bunu ispatlamakla yükümlüdür. Bu durumda karşımıza bordrolar çıkmaktadır. İşçinin imzasına havi bordrolar sahteliği kanıtlanana dek kesin delil niteliğinde olup geçerlidir. Eğer bordrolarda fazla çalışma ücretinin ödendiğine ilişkin ibare var ve işçi bunu imzalamış ise sahteliği kanıtlanana dek işçiye fazla çalışma ücreti ödendiği kabul edilir. Ancak işçinin ihtirazi kayıt koyduğu durumlar saklıdır. Bu hallerde işçi bordroda görünenden fazla çalışma yaptığını her türlü delille ispatlama olanağına sahip olacaktır. Ayrıca işyeri kayıtları, işyerine giriş-çıkışı gösteren belgeler, iç yazışmalar da kanıt olma özelliğine sahiptir. Ancak yazılı delille ispatlanamayan durumlarda fazla çalışma şahit anlatımları ile kanıtlanabilir.

Fazla Mesainin İspatına İlişkin Son Zamanlı Bir Yargıtay Kararı

’Taraflar arasındaki başka bir uyuşmazlık konusu da davacı işçinin fazla mesai yapıp yapmadığı noktasındadır.”
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.

Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları şahit beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi, işçinin geçerli bir yazılı belge ile bordroda yazılı olandan daha fazla çalışmayı yazılı delille ispatlaması gerekir. Bordrolarda tahakkuk bulunmasına rağmen bordroların imzasız olması halinde ise, varsa ilgili dönem banka ve tüm ödeme kayıtları celp edilmeli ve ödendiği tespit edilen miktarlar yapılan hesaplamadan mahsup edilmelidir.

Fazla çalışmanın yazılı delil ya da tanıkla ispatı

İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.
Fazla çalışmanın belirlenmesinde 4857 sayılı İş Kanunu’nun 68. maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin dikkate alınması gerekir.

Aynı ilkeler ulusal bayram ve genel tatil çalışmaları için de geçerlidir. Somut olayda, dosyaya sunulan fazla mesai tahakkuku bulunan 2012 yılı Temmuz – Ağustos ücret bordroları imzasızdır. Mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporunda bu aylar dışlanarak fazla çalışma ücret alacağı belirlenmiş ise de yapılan bu hesaplama dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Bu hali ile denetime elverişli olmayan bilirkişi raporuna göre karar verilmesi de isabetli değildir. Mahkemece yapılacak …, davacının tüm çalışma dönemi için tanık beyanları da esas alınarak fazla mesai ücretinin belirlenmesi, imzalı ücret bordroları dışlanarak, imzasız ücret bordrolarında fazla mesai olarak tahakkuk ettirilen miktarların banka kanalı ile ödenip ödenmediğinin araştırılarak ödemenin ıspat edilmesi halinde mahsup edilerek varsa davacıya ait fazla mesai ücret alacağının hesap edilmesidir. Hal böyle iken, ödemenin yapılıp yapılmadığı tespit edilmeden imzasız ücret bordrolarına itibar edilerek, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Tır şoförünün yurt dışında olduğu sırada bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığının yazılı delil veya tanık beyanları ile ispatı mümkündür. Tanık beyanları ile kanıtlanan bu tür çalışmalarda pasaport ve benzeri yurda giriş çıkış kayıtları üzerinden inceleme yapılmalı ve işçinin yurt dışında olduğu süreye rastlayan bayram ve genel tatil günleri için hesaplamaya gidilmelidir. Ancak dosyaya emniyet giriş çıkış kayıtları getirtilmediğinden hesaplama yapılamamıştır.

Mahkemece tazminata esas ücret tespiti için gerekli işlemlerden sonra, dosya bilirkişiye tevdi edilerek, davacının yurt dışında olduğu dönemlere denk gelen genel tatil günleri için ücret hesaplaması yaptırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2016/13084 E. , 2019/12496 K.) ‘’

Trafik Kazası Nedir?

Trafik Kazası Nedir?


Trafik Kazasına ilişkin yasal hakların kullanabilmesi için öncelikle trafik kazasının ne olduğu, hangi kazaların bu kapsama girdiğinin bilinmesi gerekir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu madde 3’te trafik kazası : Karayolları üzerinde bir veya birden fazla aracın karıştığı ölüm, yaralanma veya zararlanma ile sonuçlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır.

Trafik kazasına sebep olan pek çok olay bulunmaktadır. Bilhassa ülkemizde gerek hatalı sürücüler gerek dikkatsiz yayalar neticesinde maalesef çok sayıda kaza meydana gelmektedir. Bunun sonunda ölümler, yaralamalar veya maddi hasarlar ortaya çıkmakta kişiler zarara uğramaktadır. Her bir netice karşısında talep edilebilecek tazminat türü de farklılık göstermektedir.

Trafik Kazasında Görevli ve Yetkili Mahkeme Neresidir?

Trafik kazası neticesinde açılacak maddi ve manevi tazminat davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi’dir. Ancak sigorta şirketin karşı açılacak davalarda görevli mahkeme Asliye ticaret Mahkemesi’dir. Sigorta şirket ile birlikte diğer sorumlulara da dava açılacaksa hepsine birlikte Asliye Ticaret Mahkemesi’nde dava açılabilir.

Yetkili Mahkeme ise; Genel yetki kuralı uyarınca davalılardan herhangi birinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilir.

  • Trafik kazasının meydana geldiği yerde de tazminat davası açılabilir.
  • Zarar gören için kolaylık olması amacıyla yerleşim yeri mahkemesinde
    de dava açılabilir.
  • Trafik sigortası şirketinin merkezinin bulunduğu yer de bir diğer yetkili
    mahkemedir.

Trafik Kazasında Zamanaşımı

Trafik kazası haksız fiil olup bu sebeple haksız fiile ilişkin zamanaşımı süresine tabidir. Yani zarara uğrayanın zararı ve sebep olanı öğrendiğinden itibaren işlemeye başlayacak 2 yıllık zamanaşımı süresi ve her halükarda 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Ancak ceza hukukunda daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüş ise bu süre uygulanır. Yani yaralanmalı trafik kazalarında 8 yıl ölümlü trafik kazalarında 15 yıllık, hem yaralanmalı hem de ölümlü kazalarda yine 15 yıllık zamanaşımı süresi bulunmaktadır.

Kimlere Karşı Tazminat Talep Edilebilir?

Trafik kazası neticesinde zarara uğrayan kişiler; ​ araç sürücüsü, araç sahibi,​ araç  işleteni ​veya sigorta şirketine ​ tazminat davası açabilir, uğradıkları zararın giderilmesini talep edebilirler​ .

Trafik Kazalarında Zarar Görenin Hakları

Ölümlü Trafik Kazalarında Zarar Tazmini

Ölümlü trafik kazanın meydana gelmesi durumunda ölenin mirasçılarının talep edebilecekleri giderler şunlardır:

Cenaze masrafları: Ölenin mirasçıları cenaze masraflarını kazanın müsebbibi kişilerden veya Kurumdan talep edebileceklerdir.

Ölümden önceki tedavi masrafları: Ölümden evvel kazaya uğrayan kişi tedavi görmüş ancak kurtarılamayarak vefat etmiş olabilir Böyle bir durumda yine mirasçılar bu tedavi masraflarını (hastane, ameliyat, ilaç masrafları v.b.) talep edebileceklerdir.

Destekten Yoksun Kalma Tamzinatı: Vefat eden kazalının bakmakla yükümlü olduğu onun desteğine ihtiyaç duyan kişiler var olabilir. Kazalının ölümü halinde müteveffanın desteğinden yoksun kaldığını gerek aile üyeleri gerek 3. bir kişi bile olsa (bunu ispatladığı takdirde) bu tazminata hak kazanacaktır.

Manevi Tazminat: Ölümlü trafik kazalarında sağ kalan yakınlarının müteveffanın ölümü nedeniyle elem, keder, ıstırap çekmeleri muhakkaktır. Ölenin yakınlarının bu acılarının biraz olsa dindirilebilmesi için manevi tazminata da Hakime tanınan geniş yetki ve somut durumun takdirine göre bir tazminat hükmedilebilecektir.

Yaralamalı Trafİk Kazalarında Zarar Tazmini

Trafik Kazası Tazminat Hesaplama linkine tıklayarak trafik kazası sonucunda kalıcı iş göremezlik tazminatı yani kalıcı sakatlık tazminatı hesaplama işlemlerini kolaylıkla yapabilirsiniz.

Trafik Kazasında tazminata hak kazanabilmek için yaralanmalı kazalarda yaralanmanın ne ölçüde gerçekleştiği, maluliyet puanının tespiti gibi hususlar etken rol oynamaktadır.
Trafik kazası neticesinde zarara uğrayan/yaralanan kişinin tedavi masrafları ortaya çıkacaktır. Bu tedavi giderleri ​ (hastane masrafları, ilaç masrafları, ameliyat masrafları, bakıcı masrafları vb.) kazanın müsebbibinden istenebilecektir.

İş Göremezlik Tazminatı

kaza neticesinde yaralanan kişinin iyileşene dek çalışamayacağı ve bu sebepten uğrayacağı zararların tazmin edilmesi veya kişinin hayatı boyu kalıcı sakatlığı ortaya çıkmışsa gelecekte yaşayacağı kayıpların tazmin edilerek kişinin zarara uğramasının engellenmesidir.
Maddi hasarın tazmin edilmesi ise, kaza sonucunda ortaya çıkan maddi hasarların sorumlu kişiye tazmin ettirilmesidir.

Manevi tazminat

yaralanan kişi kaza neticesinde çektiği acı, elem, ıstırap yaşadığı travma nedeniyle manevi tazminat talep edebilecektir. Ayrıca yaralanan kişinin yakınları da ”ağır cismani zarar” meydana gelmesi durumu ile sınırlı olarak yaralamalı trafik kazalarında manevi tazminat talep edebileceklerdir.

İş Kazası Nedir?

İş Kazası Nedir?


İş Kazası 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu madde 13’te tanımlanmıştır. Bir kazanın iş kazası sayılabilmesi için;

  • Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada (işyerinde bulunması yeterli olup kaza meydana geldiğinde işin görülmesi şart değildir),
  • İşveren tarafından yürütülmekte bulunan iş sebebiyle(işyerinde veya işyeri dışında),
  • Sigortalının asıl işini yapmadan geçirilen sürede görevli olarak işyeri dışına gönderilmesi sebebiyle,
  • Emziren sigortalı kadının, iş mevzuatınca çocuğuna süt vermesi için ayrılan sürelerde,
  • İşverence tahsis edilen araçta sigortalıların işyerine toplu götürülmeleri sırasında,
  • Sigortalı kendi nam ve hesabına bağımsız olarak çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş sebebiyle (4/b),
    meydana gelen ve sigortalıya kaza sırasında veya daha sonrasında madden veya ruhen özre uğratan kazaya denir.

İş Kazası Ne Zaman Bildirilmelidir?

İşveren, iş kazasını kolluk kuvvetlerine derhal, Sosyal Güvenlik Kurumu’na ise en geç kazadan sonraki 3 iş günü içinde haber vermelidir. İşverenin müdahalesi altında bulunmayan yerlerde geçirilen iş kazalarında bildirim süresi işverenin kazayı öğrendiği zamandan başlar. İşverence bildirimde bulunulmadığı takdirde iş kazasını işçi bildirmelidir. Bildirim yapılana kadar geçen süre zarfındaki geçici iş göremezlik ödeneği açıklanan sürelerde bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverenden tahsil edilir. Ayrıca bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverene her yıl yeniden değerlemeye göre belirlenen ve işyerinin tehlikelilik türü, çalışan sayısı gibi özelliklerine göre değişen tutarda idari para cezası da uygulanacaktır.
4/b kapsamında iş kazası geçiren sigortalının ise bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle kendisine geçici iş göremezlik ödeneği bildirimde bulunana dek ödenmeyecektir.
Ayrıca iş kazası eksik veya yanlış bildirilmişse, Kurumca yapılan yersiz ödemeler ödemelerin yapıldığı tarihten itibaren işleyecek yasal faizle Kurumu yanılgıya uğratan, gerçeğe uygun olmayan bildirimde bulunanlardan tahsil edilir.

İş Kazası Sonrasında Sağlanan Hak ve Menfaatler Nelerdir?

İş kazası neticesinde kaza geçiren sigortalıya veya hak sahiplerine aşağıdaki ödemelerde bulunulur :

  • Kısa vadeli sigorta kolları kapsamında geçici iş göremezlik ödeneği,
  • Uzun vadeli sigorta kolları kapsamında ise;
  • Sürekli iş göremezlik ödeneği,
  • Sigortalı vefat etmiş ise hak sahiplerine (gelir bağlanır),
  • Gelir bağlanan vefat eden sigortalının kız evlatlarına evlenme ödeneği,
  • Sigortalı vefat etmiş ise cenaze ödeneği ödemeleri yapılmaktadır.

İş Kazalarına İlişkin Davalar

İş kazalarına ilişkin açılacak davalarda görevli mahkeme İş Mahkemeleridir.
İş kazalarına ilişkin davalarda yetkili mahkeme ise,

  • İşverenin yerleşim yerindeki İş Mahkemesi
  • Birden fazla sorumlu olması halinde herhangi birinin yerleşim yerindeki İş Mahkemesi,
  • İşçi vefat etmiş ise, yakınlarının yerleşim yerindeki İş Mahkemesi yetkilidir.

İşverenin veya 3. Kişilerin Sorumlu Olduğu Haller

İş Kazası meydana geldikten sonra Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından iş kazasına ilişkin rapor tutulur. İşçiye bu rapor doğrultusunda Kurum tarafından yukarıda bahsedilen gelirlerden durumuna göre ödeme yapılır. İş kazası neticesinde işverenin sorumluluğunu doğuracak bazı sebepler şunlardır:

  • İşverenin iş kazasının meydana gelmesinde kastı veya ağır ihmali olması durumunda işveren Kuruma karşı sorumlu olacaktır.
  • İş kazası neticesinde Kurumca tutulan raporda işverene rücu edilebilecek durumlar varsa Kurumun işçiye yaptığı ödemeler işverenden talep edilebilecektir.
    Rücuyu gerektirebilecek durumlara ise; işçinin sigortasız çalıştırıldığının, işverenin işçinin primlerini yatırmadığının, iş kazasının meydana gelmesinde işverenin ihmali veya iş güvenliği önlemlerinin alınmamış olması gibi durumlarının tespiti verilebilir. Bu gibi durumlarda Kurumca işçiye yapılan ödemelerin işverenden tahsil edilebilmesi için işverene karşı rücu davası açılır.
  • İşverenin sorumluluğu belirlenirken başvurulan ilke kaçınılmazlık ilkesidir. İş kazasının meydana geldiği tarihte kabul edilen bilimsel ve teknik kurallar uyarınca alınabilecek tüm önlemlere alınsa bile olayın meydana gelmesi durumu kaçınılmazlıktır. Ancak işverenin bu tedbirleri almaması durumunda bu ilke geçerli olamayacak ve işverenin sorumluluğu doğacaktır.
  • İş kazasının meydana gelmesinde 3. bir kişinin kusurunun olması halinde sigortalı veya hak sahiplerine yapılan veya yapılacak ödemeler ile bağlanan gelirler 3. Kişiden tahsil edilebilecektir. Ancak bu gelirlerin yarısı 3. Kişilerden talep edilebilecektir.

İş Kazası Neticesinde İşverenlerden Talep Edilebilecek Tazminatlar

İş kazası neticesinde işçinin işverenlerden talep edebileceği çeşitli tazminat kalemleri bulunmaktadır: Maddi Tazminat, Manevi Tazminat, Destekten Yoksun Kalma Tazminatı gibi tazminat talepleri bulunmaktadır.

İş Kazası Zamanaşımı Nedir?

Öncelikle tazminat taleplerinin, iş kazasının meydana gelmesinden itibaren 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu belirtelim.

İş Kazasında Görevli ve Yetkili Mahkeme Neresidir?

Açılacak Davalarda görevli mahkeme İş Mahkemeleridir.

Yetkili mahkemenin tespiti ise,

  • Genel yetki esasınca; davalı kişinin (gerçek veya tüzel kişi) dava tarihindeki yerleşim yeri mahkemesi,
  • İş kazası veya zararın ortaya çıktığı yer mahkemesi,
  • İşçinin veya işçi vefat etmiş ise yakınlarının yerleşim yeri mahkemesi yetkili mahkemelerdir.
İş Kazası Maddi Tazminat

İşverenin iş sözleşmesine ilişkin tek borcu ücret ödeme değildir. Yaşam hakkının kutsallığı nedeniyle iş güvenliğine ilişkin önlemleri alma borcu da bulunmaktadır. Bu sebeple iş kazasının meydana gelmesinde işverenin alması gereken önlemleri almaması nedeniyle

  • Kazanç kaybı,
  • Tedavi giderleri,
  • İşçinin çalışma gücünün azalması ve yitirilmesi,
  • Ekonomik gücünün sarsılması, gibi nedenlerden dolayı işçinin işverenden tazmini talep hakkı doğacaktır.

İşçinin vefatı durumunda ise;

  • Cenaze masrafları,
  • Ölmeden önce işçinin tedavisi esnasındaki masraflar,
  • Vefat edenin desteğinden yoksun kalan kişilerin uğradığı kayıpları işçinin yakınları/hak sahipleri işverenden zararların giderilmesini talep edebilecektir.

Şunu belirtmek gerekir ki; işçiye ödenecek maddi tazminat tutarı belirlenirken Sosyal Güvenlik Kurumunca kendisine bağlanan gelir veya ödemeler göz önünde bulunur bunların maddi tazminattan mahsubu gerçekleştirilir.

İş Kazası Manevi Tazminat

İş kazası neticesinde zarar gören işçinin veya ağır bedensel zarar veya ölüm halinde yakınlarının manevi tazminata hak kazanabilmesi için bazı şartlar gerekmektedir :
İşverenin hukuka aykırı hareketinin sonucunda bir zarar meydana gelmesi, hareket ile zarar arasında illiyet bağı kurulması ve işçinin cismani zarar görmesi.
İş Kazalarında Manevi Tazminatın Belirlenmesinde Yargıtay’ın Değerlendirmesine İlişkin Örnek Bir Karar
”Manevi tazminatın miktarı konusundaki ölçütleri olay tarihinde yürürlükteki borçlar kanunun 47.maddesi ile 26.06.1966 gün ve 7/7 sayılı İBBGK kararı ile bu doğrultuda verilen yargısal kararlar oluşturmaktadır”.
Buna göre: Hakim hususi halleri nazara alarak adalete uygun tazminata karar verebilecektir. Bu çerçevede uygulamada belirlenen ölçütler ise şunlardır:

  • Adalete Uygunluk,
  • Hükmedilen paranın zarara uğrayanda manevi huzuru doğurabilecek miktarda olması,
  • Zarara uğrayanda tatmin duygusunun etkisine ulaşabilecek kadar olması,
  • Ülkenin ekonomik koşulları,
  • Tarafların mali ve … durumları,
  • Paranın satın alma gücü,
  • Tarafların kusur durumu,
  • Olayın ağırlığı,
  • Sürekli işgöremezlik oranı,
  • İşçinin yaşı,
  • Olay tarihi,
  • Kusurlu davalı yönünden çaydırıcılık uyandıracak oranda olması gibi.

Bu ölçütler ışığında davalı taraftaki kusur yoğunluğu ve davacıların oğullarının vefat etmesi nedeniyle her bir davacı için 70.000,00 TL manevi tazminat verilmesinin hakkaniyete uygun ve makul olduğu kanaatine varılmıştır. (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/7266 E. , 2019/4064 K. 23.05.2019 T.) ”

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

İş kazası sonucunda işçinin vefatı meydana gelir ve vefat eden işçinin desteğinden yoksun kişiler mevcut ise bu kişilerin işverenden destekten yoksun kalma tazminatı talep hakları mevcuttur.

Kıdem Tazminatı Nedir?

Kıdem Tazminatı Nedir?


Kıdem tazminatı nedir? 4857 sayılı İş Kanunu uyarınca işçi sayılan kişilerin, belli şartlar dahilinde işten ayrılmaları durumunda işçinin hak kazanacağı ve çalışanın çalıştığı her 1 yıl için 30 günlük giydirilmiş brüt ücrettir. Kıdem Tazminatı Hesaplama linkinden kıdem tazminatınızı kolay ve hızlı bir şekilde hesaplayabilirsiniz

Kıdem Tazminatına Hak Kazanma Koşulları – Kıdem Tazminatı Şartları

Kıdem Tazminatına hak kazanılması için, iş akdinin 4857 sayılı İş Kanunu’nda gösterilen sebeplerden biri nedeniyle sona erdirilmesi gerekmektedir. İşçi veya işveren feshinde hangi durumlarda kıdem tazminatına hak kazanılacaktır?

İş Kanunu Uyarınca İşçi Sayılan Kişiler

Bu Kanun uyarınca işçi sayılan kişiler bir işverenin bakım ve gözetimi altında ona hizmet akdi ile bağlı çalışan kişilerdir. Hizmet akdi ise temelinde işçinin işverenine bağlı, belirli bir işi görme karşılığında işverenin ücret ödeme borcunu doğuran bir sözleşmedir.

Kıdem Tazminatı Hesaplama Formülü

Kıdem tazminatı hesaplama formülü kural olarak çalışanın çalıştığı yıl süresinin 30 günlük giydirilmiş brüt ücret ile çarpılmasıdır.

İşverenin Feshetmesi Durumunda Kıdem Tazminatına Hak Kazanılması

Temel kural işverenin iş sözleşmesini fesih halinde işçinin kıdem tazminatına hak kazanmasıdır. Ancak bazı hallerde işveren sözleşmeyi feshetse dahi işçi kıdem tazminatı alamayacaktır. Bunlar İş Kanununda Ahlak ve İyi Niyet Kurallarına Aykırılık olarak belirtilen hallerdir.

  • İşçinin sözleşme kurulurken işverenini yanıltması durumunda işçi kıdem tazminatı alamaz:

İş akdinin yapıldığı esnada iş için esaslı nokta teşkil eden hususlarda işçinin kendinde bulunmayan vasıflar hususunda işvereni yanıltması veya işçinin doğru olmayan, gerçeğe aykırı beyanlarda bulunması halinde işçi işverenini yanıltmış olacaktır.

Böyle bir durumun güven ve dürüstlükle bağdaşmadığı açıktır. İşçinin kendinde bulunmayan vasıfları varmış gibi belirterek işverenini yanıltması halinde  işverenin sözleşmeyi feshi haklı bir fesih olup işçinin kıdem tazminatı alamamasına neden olacaktır. Ancak bu yanıltma işin esaslı noktalarına ilişkin olmalıdır.

  • İşçi, işverenine veya aile üyelerine ‘’itibar’’ zedeleyici hareketler sergilemesi halinde kıdem tazminatı alamaz :

İşçinin, işvereni veya onun aile fertlerinden biri hakkında şeref ve namusuna dokunacak kelimeler söylemesi veya hareketler sergilemesi, işvereni hakkında şeref ve haysiyet kırıcı gerçeğe aykırı ihbar ve yakıştırmalarda bulunması durumunda kıdem tazminatı alamayacaktır. İşçinin bu davranışları karşısında Kanun koyucu işverenin feshini haklı görüp ona tazminatsız fesih imkanı tanımıştır.

  • İşçinin taşkın davranışlar sergilemesi karşısında kıdem tazminatı alamaz :

İşçi işvereninin başka bir işçisini taciz eder veya işverenine, onun ailesine veya işverenin bir başka işçisine sataşacak tutumlar sergiler yahut işyerine sarhoş veya uyuşturucu madde kullanarak gelir veya bu maddeleri işyerinde kullanırsa bu gibi tutumlarda bulunan işçilerin de kıdem tazminatı alamayacaklardır.

  • İşçinin işvereninin güven ve bağlılığını zedeleyici hareketlerde bulunması halinde kıdem tazminatı alamayacaktır:

İşçinin işvereninin güvenini kötüye kullanması, hırsızlık yapması veya meslek sırlarını başkalarıyla paylaşması işvereninin güvenini ve bağlılığını zedeleyecek hareketlerdendir. Bu gibi hallerde artık işçi kıdem tazminatı alamayacaktır.

  • İşçinin devamsızlıklarının kanunda öngörülen sürelerde olması halinde kıdem tazminatı alamayacaktır

İşçi izin almadan yahut haklı bir sebebi bulunmadan art arda 2 iş günü gelmez veya bir ay içinde herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü veya bir ayda 3 iş günü işine devam etmez ise işverenin devamsızlık nedeniyle sözleşmeyi feshi haklı bir neden olacak ve işçi kıdem tazminatı alamayacaktır.

Ancak işverenin tuttuğu devamsızlık tutanaklarından daha önce işçinin haklı fesih ile işten ayrıldığı durumlar bu durumdan müstesnadır ve işçi kıdem tazminatına hak kazanacaktır.

  • İşçi işine ehemmiyet vermemesi veya işine gerekli dikkat ve özenini vermeyerek bir tehlikeye veya zarara neden olması hâlinde kıdem tazminatı alamayacaktır.

İşçinin yapmak zorunda olduğu görev ve sorumlulukları kendisine hatırlatıldığı halde ısrarla yapmamaya devam etmesi kıdem tazminatı almasını engelleyecektir. Veyahut işçinin isteyerek veya boşlaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, iş yerinin malı veya orada bulunan eşyaları otuz günlük ücreti kadar ödeyemeyecek tutarda hasar vermesi veya kayba uğratması halinde işçi kıdem tazminatına hak kazanamayacaktır.

  • İşçinin cezası ertelenmeyen 7 günden fazla hapis cezasına çarptırılan bir suç işlemesi halinde de işveren iş sözleşmesini tazminatsız feshedebilecektir.

Kıdem İhbar Hesaplama

kıdem ve ihbar tazminatı hesaplama işlemlerinizden ihbar tazminatı hesaplama işlemi için İhbar Tazminatı Hesaplama Formunu kullanabilrsiniz.

İşçinin İş Akdini Feshetmesi Halinde Kıdem Tazminatı

İşçi kendi isteğiyle iş akdini feshederse temel kural kıdem tazminatına hak kazanamayacak olmasıdır. Ancak haklı nedenlerle işçinin iş sözleşmesini feshetmesi halinde işçi kıdem tazminatı alabilecektir. Yani belli durumlarda işçi kendi istifa etse dahi bu durum haklı fesih sayılacak ve kıdem tazminatına hak kazanacaktır.

1- İşçi Sağlık Problemi Nedeniyle Sözleşmeyi Feshederse Kıdem Tazminatına Hak Kazanacaktır:

Yapılacak işin özelliğinden kaynaklanan nedenle işçinin hayatı veya sağlığı için tehlike arz ederse işçinin bu gibi halde sözleşmeye devam etmesi beklenemez ve böyle bir fesih işçi açısından haklı fesih sebebi oluşturacak ve kıdem tazminatı alacaktır.

İşçinin devamlı yakın irtibat kurduğu işveren yahut başka işçi bulaşıcı bir hastalığa tutulabilir. İşçinin bu durumda da feshi yaşam hakkının kutsallığı gerekçesiyle kıdem tazminatı almasını sağlayacaktır.

2- İşçi Ahlak Ve İyi Niyet Kurallarına Aykırılık Halleri Nedeniyle Sözleşmeyi Feshederse Kıdem Tazminatına Hak Kazanacaktır

Yukarıda işverenin sözleşmeyi feshini haklı kılan ve işçinin kıdem tazminatı alamamasına neden olan Ahlak Ve İyi Niyet Kurallarına Aykırılık Hallerini işveren gerçekleştirirse bu durumda fesih işçi için haklı olacak ve kıdem tazminatı alacaktır. Bu hallerden yukarıda olmayanlara ek olarak şunlar söylenebilir :

  • İşveren işçisine cinsel tacizde bulunursa işçi sözleşmeyi feshederek tazminata hak kazanacaktır.
  • İşveren çalışana veya aile fertlerinden birine sataşır – onlara gözdağı verirse, veya işçiyi veya aile fertlerinden birisini yasaya karşı davranışa özendirir, kışkırtır, sürükler, veya çalışana ve aile fertlerinden birine karşı hapsi gerektiren suç işlerse,
  • İşçi işyerinde bir başka işçi veya 3. Bir kişi tarafından tacize uğrar bunu işverenine söylediği halde gerekli önlemler alınmazsa bu durumda işçiden o işyerinde çalışmaya devam etmesi beklenemeyeceğinden feshi haklı görülerek kıdem tazminatı alabilecektir.
  • Ücret ile ilgili meseleler;
  • İşveren işçinin ücretini kanuna veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap etmez veya ödemezse,
  • Ücret, parça başı ya da yapılacak iş miktarı uyarınca kararlaştırılır da işverenin çalışana yapabileceği miktar ve tutardan az iş vermesi, aradaki ücret farkının ödenerek çalışanın eksik aldığı ücret ödenmez, veya çalışma koşulları uygulanmaz ise çalışanın kıdem tazminatı hakkı doğacaktır.

3- Zorlayıcı Sebeplerin Varlığı Halinde İşçi Kıdem Tazminatı Alacaktır :

Zorlayıcı sebeplerden kasıt ise, işçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek sebeplerin ortaya çıkması halidir.

  • İşçi askerlik görevi sebebi ile işten ayrılırsa kıdem tazminatını alabilecektir.
  • Kadın işçi ise, çalışırken evlenmiş ise bir yıl içinde işinden ayrılması durumunda kıdem tazminatını alabilecektir.
  • İçinin emeklilik nedeniyle kıdem tazminatına hak kazanması :

İşçi emeklilik şartlarını sağlıyor ve ilgili kuruma başvuruda bulunmuş ise kıdem tazminatı alabileceği gibi 15 yıllık sigortalılık ve 3600 prim gün sayısını tamamlayarak da işten ayrılması halinde kıdem tazminatı alabilecektir.

  • İşçinin ölümü halinde (varisleri) kıdem tazminatına hak kazanacaktır.
  • İş sözleşmesinin esaslı koşullarında değişiklik halinde işçi kıdem tazminatı alacaktır:
Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Sebebiyle Alakalı Davalar

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Sebebiyle Alakalı Davalar


Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Sebebiyle Alakalı Davalar konusunda kat karşılığı inşaat sözleşmesi feshi ile birlikte tapu iptal ve tescil davaları gündeme gelebilir. Kısaca açıklamak gerekirse tapu iptal ve tescil davası ile bir daireyi ve ya arsa payını haksız yere elinde bulunduran kişiden o payların veya dairelerin kendisine geçirilmesi istenir. Örneğin, müteahhite inşaatı tamamladığı halde hak ettiği daireleri tapuda geçirmeyen arsa sahibine karşı müteahhit tarafından tapu iptal ve tescil davası açılır. Yani sözleşmeye aykırı davranmasına rağmen daireyi elinde bulunduran kişiye ve ya sözleşmeye uygun davranmasına rağmen kendi üstüne daireleri alamayan kişi tarafından açılan davadır. Bu dava anlaşmazlık konusu olaya göre ya arsa sahibi ya yüklenici ya da yükleniciden hak kazanan 3. kişiler tarafından açılabilir.

Arsa Sahibinin Açtığı Tapu İptali ve Tescil Davaları

Arsa payı inşaat karşılığı sözleşmesinde arsa paylarının devri tarafların anlaşmasına göre çeşitli zamanlarda yapılabilir. Arsa sahibi yükleniciye inşaat başlamadan ve ya başlama esnasında tüm payları devretmiş olabilir. Bu noktada karşılaşılacak sorun ise inşaatın bitmesinden sonra yüklenicinin devretmesi gereken bağımsız bölümleri yani daireleri arsa sahibine devretmemesidir. Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Sebebiyle Alakalı Davalar konusunda böyle bir durumda arsa sahibi mağdur duruma düşer ve tapu iptal ve tescil davası açması gerekir. Bu dava ile mahkemeden yüklenici üzerindeki sözleşme konusu arsa sahibine verilmesi gereken dairelerin iptali ve bunların arsa sahibine tescil edilmesi talep edilir. Bu durumun önlenmesi için yükleniciye verilen paylara ipotek konulabilir ve inşaat seviyesi ilerledikçe bu ipotekler ilerleme oranınca çözülebilir. Ya da arsa sahibi teminat mektubu alabilir.

Benzer bir durumda da yüklenici daireleri inşaata başlamadan ya da inşaat devam ederken 3. kişilere satmış olabilir. Arsa sahibinin inşaatın başlama sırasında tüm arsa paylarını yükleniciye devretmesi Yargıtay’ın tabirine göre avans niteliğindedir, yükleniciye finans sağlamak niyetiyle yapılır ve yüklenici 3. Kişilere kendi payına düşecek daireleri daha inşa etmeden satarak kendine finansman sağlamış olur.  Yani ortada fiziki daireler bulunmamasına rağmen daireler satılmıştır. Satışa ve sağlanan finansmana rağmen sözleşme mahkeme kararıyla geriye etkili şekilde feshedildiyse arsa sahibi tapu iptal ve tescil davasıyla yükleniciden ve yükleniciden daireleri satın alan 3. Kişilerden arsa paylarını geri talep eder.

İnşaat süresinde başlamamış ve bitirilmemiş ve akabinde sözleşme geriye etkili feshedilmiş ise, sözleşme hiç yapılmamış kabul edilir. Yükleniciye geçen ve oradan da 3. kişiye geçen paylar hukuki dayanaktan yoksun kalır ve iadesi gerekir. Eğer ki fesih ileriye etkili olursa yüklenici daireleri hak eder ancak inşa ettiği oranda daire alır. Örneğin 10 daire alması gerekirken inşaat seviyesi %90’da ileriye etkili olarak sözleşme feshedilmiş ise yüklenicin hak ettiği pay 9 daire olur ve önceden geçen 1 fazla dairenin iptal ve tescili gerekir.

Yüklenicinin Açtığı Tapu İptali ve Tescil Davaları

Yüklenici tarafından açılacak  bu Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Sebebiyle Alakalı Davalar ancak Kat karşılığı inşaat sözleşmesi feshedilmemiş olduğu durumlarda açılabilir. Şayet sözleşmede yükleniciye bağımsız bölüm verileceği kararlaştırılmışsa bağımsız bölümler kat irtifakı kurulmasıyla oluşacağından öncelikle tapuda kat irtifakının kurulması gerekir.  Kat irtifakı inşaat yapılacak veya yapılmakta olan arsa üzerinde yapılacak dairenin hissesine düşen arsa tapusudur. Eş deyişle, kat irtifakının amacı yapılacak binanın ve dairelerin özellikleri, metrekaresi, modeli vs hakkında taahhüt vermektir. Bu şekilde, yapılacak dairelerin nasıl olacağı taraflar arasında kararlaştırılmış olur ve ileride bir anlaşmazlığa düşüldüğünde mahkemede bu kat irtifakı ileri sürülerek mahkemenin tespit yapmak adına daha da uzamasının önüne geçilmiş olunur. Bu sebeple yüklenicin dava açmadan önce kat irtifakını kurmuş olması onun lehinedir.

Aynı zamanda yüklenicinin açtığı tapu iptali ve tescil davalarında hakim tarafından yüklenicinin özen borcu göz önüne alınır. Bunun gereği olarak inşaatın plan ve projesine, ruhsatına ve imara uygun yapılıp yapılmadığı belediye işlem dosyası getirtilerek araştırılır. Uygun değilse yasal hale getirilmesi için yükleniciye süre verilir. Yasal hale geldikten sonra yüklenicinin hak ettiği paylar için tescil hükmü oluşturulur. Bu sebeplerle yüklenicinin mahkemeye başvurmadan önce yapması gereken işleri eksiksiz halletmesi, uzun sürecek ve bu sebeple mağduriyet yaşatacak davaların önünü kesmiş olur.

Üçüncü Kişilerin Yükleniciden Kazandıkları Kişisel Hakka Dayalı Tapu İptal Tescil Davaları

Bu Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Sebebiyle Alakalı Davalar yükleniciden arsa payı hakkını devralan 3. Kişiler tarafından açılır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta 3. kişinin yükleniciden arsa payı satın almadığıdır. Zira bu payları hâlihazırda almış olsaydı zaten bu davayı açmaya gerek olmazdı. Kısaca özetlemek gerekirse arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca inşaat yapıldığında, kural olarak yüklenici inşaatı anlaşmaya uygun olarak yaptığında dairelerin mülkiyetinin nakil hakkını kişisel hak olarak kazanır. Buna uygun olarak da sözleşmede kendisine ayrılan dairelerin mülkiyetlerinin naklini arsa sahibinden isteyebilir. Yani arsa payları hala arsa sahibinin elindedir ve sözleşmeye uygun olarak inşaat yapıldığında bu paylar yükleniciye devredilecektir. Yüklenici de gelecekte sahip olacağı daire hakkını inşaat daha bitmeden 3. kişilere devretmektedir. Bu devir bu sebeple bir satış mahiyetinde değil, alacağın devri mahiyetindedir.

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 26/11/2009 gün, 2009/13145 esas ve 2009/13899 sayılı kararında bu husus belirtilmektedir.

“Taraflar arasında konut satışına ilişkin haricen yapılan bir sözleşme olduğu dosya içeriğinden anlaşıldığı gibi bu husus mahkemenin de kabulündedir. Tapulu taşınmazın harici satışına ilişkin sözleşmeler resmi şekilde yapılmadığı için geçersizdir. ( TMK 706, BK 213 Tapu Kanunu 26 ) Kural bu olmakla birlikte, kat karşılığı inşaat sözleşmeleri de yüklenici kendisine düşen yükümlülükleri yerine getirdiğinde, kendisine verilecek konutların adına tescili için kişisel bir hak kazanır. Yüklenicinin tescil için kazandığı bu kişisel haklan BK 163 maddesi gereği yazılı olmak koşulu ile 3. kişiye devir ve temlik edebilir.”

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin noterde yapılması gerekse de, alacağın devri adi yazılı şekilde, notere ihtiyaç duyulmadan yapılır. Yani yüklenici daire hakkını 3. Kişilere arsa sahibinin rızasına gerek duymaksızın sadece kendi aralarında yazılı bir şekilde yaptığı anlaşmayla devredebilir. Eğer ki aynı daire birden fazla kişiye devredilmişse, ilk devredilen kişi hak sahibi olur.(14. Hd 20.11.2003 t e:2003/5341 k:2003/8244) Tabi bu alacak hakkı arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin hüküm doğurmasına bağlıdır. Eş deyişle, yüklenici sözleşmeye uygun bir şekilde inşaatı tamamladığında 3. Kişinin alacak hakkı doğacaktır. Çünkü 3. Kişi artık yüklenicinin yerine geçmiştir ve buna dayanarak arsa sahibinden daire hakkı iddia etmektedir. Tabi bu yüklenicinin yerine geçme olayı ile artık arsa sahibinin, yükleniciye karşı ileri sürebileceği itirazları hakkı devralan 3. Kişilere de ileri sürme hakkı doğmaktadır.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 29. 11. 2007 gün, 2007/13130 Esas ve 2007/15128 sayılı kararı

“ Buna göre temliki öğrenen borçlu, temlik olmasaydı önceki alacaklıya (yükleniciye) karşı ne tür defiler ileri sürebilecekse aynı defiler yeni alacaklıya (temlik alan üçüncü kişiye) karşı da ileri sürebilir hale gelir. Bir bakıma denilebilir ki temlik sözleşmesinin öğrenildiği ana kadar temlik söz­leşmesinin dışında olan ve işlemin tarafı olmayan arsa sahibi temlik işleminde haberdar olunca temlik işleminin tarafı olur. Ve arsa payı devri karşılığı inşaat yapım sözleşmesinden kaynaklanan haklarını ona karşı (üçüncü kişiye) ileri sürer hale gelir. ” (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 29. 11. 2007 gün, 2007/13130 Esas ve 2007/15128 sayılı kararı)

Buna bağlı olarak yüklenici inşaatı bütünüyle tamamlamamış ancak noksan bıraktığı iş az bir boyutta olabilir. Bir başka deyimle arsa sahibi tarafından tahammülü mümkün ölçülerde eksiklik kalırsa bu eksiklerin yükleniciden daire devralan kişiler tarafından tamamlanırsa ve ya eksiklik paraya dönüştürülerek arsa sahibine ödenirse 3. kişi tescil isteyebilir. Yani az miktardaki eksikliği tamamlayarak 3. kişiler daireleri arsa sahibinden alabilirler veyahut eksik miktarın parasını da verebilirler. Bu sebeple Kat karşılığı inşaat sözleşmesine bağlı yükleniciden daire alan kişilerin ilerideki mağduriyetlerinin azalması açısından yüklenicinin güvenilir olmasına, önceki örnek projelerine ve yaptıkları işlere dikkat etmelerinde fayda vardır.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E: 1998/04816 K: 1998/07616 sayılı kararında bu husus belirtilmektedir.

“Şayet yüklenici, eser sözleşmesinden doğan edimlerini bütünüyle yerine getirmiş olmamakla beraber noksan bıraktığı iş pek cüzi bir boyutta ise yani bu noksanlığın paraya dönüştürülerek tamamlanması arsa sahibi açısından tahammül edilebilir bir boyutta ise o vakit bu pek cüzi noksanlığın paraya dönüştürülerek tamamlanması suretiyle de tescil istenebilir.”

Toparlamak gerekirse, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi kanunda bulunmadığından ve şartlarının da bir bakıma Yargıtay içtihatlarıyla oluştuğundan dolayı gündelik hayatta bu sözleşmenin uygulanmasında birçok problem ortaya çıkmaktadır. Kat karşılığı inşaat sözleşmesi davaları ister yüklenici, ister arsa sahibi isterse de müteahhitlerden daire alan 3. kişiler tarafından olsun, hem sözleşme öncesi hem de uyuşmazlık sonrası daima bu konunun uzmanlarından yardım almak sonradan sorun çıkmasını ve ya sorun varsa tarafların en lehine olacak şekilde bu sorunun çözülmesini sağlayacaktır.

Gayrimenkul Hukuku sayfamızdan diğer yazılarımıza ulaşabilirsiniz.

Kat Karşılığı (Arsa Payı Karşılığı) İnşaat Sözleşmesi

Kat Karşılığı (Arsa Payı Karşılığı) İnşaat Sözleşmesi


Kat karşılığı inşaat sözleşmesi ya da kanunda geçtiği gibi arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi Borçlar Kanununda özel olarak düzenlenmemiştir ve karma bir sözleşme özelliğini taşımaktadır. Bünyesinde gayrimenkul satış vaadi ve eser sözleşmesini birlikte harmanlayan bir sözleşmedir. Sözleşmenin taraflarından arsa sahibinin borcu sözleşmeye uygun koşullarda örneğin imara uygun koşullarda olan arsasını yükleniciye teslim etmek ve yüklenici inşaatı tamamladığında da bunun karşılığı olarak yükleniciye bırakılacak dairelerin tapusunu ona devretmektir. Sözleşmenin diğer tarafı olan yüklenicinin yani müteahhidin borcu ise sözleşmede kararlaştırılan koşullarda binayı yapıp arsa sahibine teslis etmektir. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi kanunda yazılı tipik bir sözleşme olmadığı için uygulamada birçok şekilde gerçekleştirilmektedir. Bunlardan en yaygın olanı arsa sahibinin arsa paylarının satışını vaat etmesi ve yüklenicinin inşaat yapmayı taahhüt etmesi suretiyle gerçekleşmesidir.

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Geçerlilik Şartları

Sözleşme konusunun arsa ve dolayısıyla taşınmaz olması nedeniyle payların devri taahhüdünü içeren sözleşmenin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (“TMK”) mad. 706, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) mad.213, Tapu Kanunu (“TK”) mad. 26 ve Noterlik Kanunu (“NK”) mad. 60 ve 89 gereği düzenleme şeklinde, yani noterde yazılmış, karşılıklı imzalanmış ve noter tarafından tasdik edilmiş şekilde yapılması gerekir. Aynı şekilde bu sözleşme hükümlerinde değişiklik yapılması ve ya sözleşmeye yeni maddeler eklenmesinde de noter şartı aranmaktadır. Hukukumuzda baskın görüşe ve Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadına göre resmi şekle uyulmamasının yaptırımı kesin hükümsüzlüktür. Bir başka deyimle sözleşme geçersiz kabul edilir.

Dolayısıyla Notere gidilmeden yapılan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri hukuken geçersizdir.

Ancak uygulamada Kat karşılığı inşaat sözleşmesi taraflarının harç ve vergilerden kaçınmak maksadı ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerini notere gitmeden kendi aralarında yapması sıkça görülen bir durumdur. İşte bu noktada Yargıtay noterde düzenleme şekil şartına bir istisna getirmektedir.

Geçerlilik Şartı İstisnası

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 30.04.1997 tarihli, 1997/15-146 esas, 1997/372 sayılı kararında bu husus: “…Ancak geçerli bir sözleşme olmamakla birlikte taraflar karşılıklı olarak edimlerini ifa etmişlerse, yahut yüklenici inşaatı bitirmiş veya çok büyük bir bölümünü yapmış ve arsa sahibi de inşaatın devamı süresince karşı koymamış ve inşaatın yapılmasına rıza göstermiş veya arsa payı yüklenici adına geçirilmiş veyahut taraflar karşılıklı olarak ve kısmen edimlerini ifa etmişlerse bu takdirde sözleşmenin hukuken geçersiz olduğu ileri sürülemez; zira bu, MK’nun 2. maddesi uyarınca iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz…” şeklinde ifade edilmiştir.

Buna göre bir sözleşmenin taraflarından birinin o sözleşmenin ifa olunacağı hususunda o güne kadar süre gelen davranışları ile karşı tarafa tam bir güvence vermiş ve karşı taraf da sözleşmenin yerine getirileceği inancına iyi niyetle bağlanarak kendisine düşen edimleri yerine getirmiş ise, artık sözleşmenin şekil yönünden geçersizliğini ileri sürmek hakkını kötüye kullanılması niteliğini taşır ve bu husus yasal korumadan yoksun kalır. Yani noterde düzenlenmemiş olsa bile birbirlerine sözleşmeyi yerine getirecekleri hakkında güven veren ve yapması gereken eylemleri yapmaya başlayan ( örneğin inşaatın başlaması ve belirli bir seviyeye getirilmesi) taraflar sözleşmenin geçersizliğine dayanılarak sözleşmenin icrasından kaçınılamaz.

Örneğin notere gidilmeden yani şekil şartına uyulmadan bir sözleşme yapılır ya da hiç sözleşme yapılmamasına rağmen yüklenici inşaatı tamamlar ise arsa sahibi geçersizliği ya da sözleşme olmamasını ileri sürerek daireleri yükleniciye vermekten kaçınamaz. Her ne kadar geçersizlik inşaatın başlatılmasından sonra ileri sürülemeyecek olsa da bu sözleşme hükümsüz olmaya devam emekte, sadece hükümsüzlüğü ileri sürülememektedir. Ancak adi şekil ve sözleşmenin yazılı olarak yapılmaması halinde bu uyuşmazlığın mahkeme önünde ispatı oldukça zordur. Bu sebeple ileride ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkları önlemek adına resmi şekle uyulması her iki tarafın da menfaatine olacaktır.

Sözleşme Tarafları

Sözleşmenin geçerlilik şartıyla alakalı diğeri bir durum ise üzerinde inşaat yapılacak arsanın belli paylarda birden çok sahibi olmasıdır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 4.6.2012 Tarihli, 2012/2509 Esas, 2012/4151 Sayılı Kararında

“Dava, arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin feshi ile yüklenici tarafından bağımsız bölüm satın alanlar için tapu kayıtlarının iptali ve tescil istemlerine ilişkindir. Arsa üzerinde inşaat yapımı olağan kullanımın gerekli kıldığı ölçüyü aşan yapım işlerinden sayıldığı ve paydaşların oybirliğiyle aksini kararlaştırdığı ileri sürülüp kanıtlanmadığından kat karşılığı inşaat sözleşmesinin geçerliliği bütün paydaşların kabulüne bağlıdır. Dosyadaki düzenleme şeklinde yapılan sözleşmede 2424 parselde pay sahibi olan şahsın yer almadığı gibi bu arsa sahibi ile yükleniciler arasında imzalanmış başkaca arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi de bulunmamaktadır. Dava konusu 2424 ile 2425 parsellerin tevhit edilmeden uygulama yapılamayacağını bildirildiğinden inşaat yapılması mümkün değildir. Davacı ile davalı yükleniciler arasında imzalanan kat karşılığı inşaat sözleşmeleri geçersizdir. Sözleşme geçersiz sayıldığından davalı hakkındaki tapu iptal ve tescil isteminin kabulüne karar verilmesi yerine yanlış değerlendirme sonucu red kararı verilmesi hatalıdır.”

Böyle bir durumda tüm maliklerin ortak rızası ile bu sözleşmenin kurulması, yani hepsinin imzasının sözleşmede olması gerekir. Yüklenicinin bu duruma dikkat etmesi gerekir yoksa tek bir malik bile sözleşmede taraf değilse sözleşme icra edilebilir değildir. Fakat tüm maliklerin rızasının bulunmasının istisnası kentsel dönüşüm sebebiyle yapılan inşaatlardır. Çünkü 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 6. maddesinde kentsel dönüşüm kapsamında olan binalarda kat maliklerinin tamamının değil, en az üçte iki çoğunluğunun rızası aranmaktadır. Aynı şekilde arsa sahiplerin de dikkat etmesi gereken durum kat karşılığı inşaat sözleşmesi kurulduktan sonra fesih davası açılmak istenirse davayı tüm maliklerin beraber açması veya açılan davaya muvafakatlerinin olması gerektiğidir.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 10.7.2012 tarihli, 2012/3203 esas,  2012/5258 karar sayılı kararında

“Sözleşmenin feshi davasında sözleşmede imzası bulunan paydaşların taraf olmaları veya açılan davaya muvafakatlarının sağlanması zorunludur.”

Eğer tüm malikler davada taraf değilse dava reddedilecek ve fesih davası açılamayacaktır. Bu gibi durumları engellemek için malikler iyi araştırılmalı ve taraf eksikliği bulunmayacak şekilde sözleşme yapılmalıdır.

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Şerhi

Kat karşılığı inşaat sözleşmesinde dikkat edilmesi gereken bu sözleşme sadece sözleşmedeki tarafları bağlayan bir sözleşmedir. Yani arsa sahibinin taşınmaz paylarını üçüncü kişilere satması halinde müteahhitle (yükleniciyle) yapılan sözleşmeyi yeni malikler (arsa sahipleri) tanımayabilirler. Yüklenicinin bu durumdan kendisini koruması için TMK 1009. Maddesi, bu sözleşmenin tapuda şerh edilebileceğini hükme bağlamıştır. Bir başka anlatımla, şerh ile artık arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi arsanın sonraki maliklerine karşı da ileri sürülebilecek, onlar da sözleşme ile bağlı olacak ve yüklenici, sözleşmenin geçerliliğini garanti altına almış olacaktır. Bu şerhin yapılabilmesi için noterce düzenlenmiş arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ile birlikte arsanın bulunduğu bölgedeki Tapu ve Kadastro Müdürlüğü’ne başvurulması gerekmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere sözleşmenin noterlikte yasal şekle uygun yapılmasının diğer bir faydası da şerh hakkının kullanılabilmesi ve karşılaşılabilecek mağduriyetlerin engellenmesidir.,

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Tarafların Yükümlülükleri

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesiyle birlikte yüklenici inşaatı ve bağımsız bölümleri yani söz konusu daireleri belli bir sürede yapmayı üstlenir. Bu sürenin başlangıç anı aksi kararlaştırılmadığı sürece belediyeden inşaat ruhsatının alınmasıdır. Ruhsat alınması için başvuru dilekçesine sadece; tapu veya tapu kayıt sureti (müracaattan en fazla bir ay önce alınmış), imar çapı (müracaattan en fazla bir yıl önce alınmış), röperli veya yoksa ebatlı kroki, mimari projeyi, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, ısı yalıtım raporu, numarataj krokisi, Belediye Gelirler Müdürlüğü emlakları eklenmesi gereklidir. İstenen harçlar yatırılarak inşaat ruhsat servisinden inşaat ruhsatı alınır. İnşaatın başlayabilmesi için projenin çizilmiş olması ve bunun belediye tarafından onaylanması gerekir. Tabi bu ruhsatın kimin tarafından alınacağı da sözleşmede belirtilmelidir. Aksi takdirde sözleşmede ruhsat alımının kimin tarafından yapılacağı belirtilmiyorsa bu borç arsa sahibinin üzerindedir.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 12.12.2005 T., Esas: 2004/7443, Karar: 2005/6761: “… Kural olarak, sözleşmede aksine hüküm olmaması ve yükleniciye bu işler için vekaletname verilmemiş olması halinde plan ve projeleri çizdirmek ve inşaat ruhsatını almak arsa ( iş ) sahibinin görevidir. Ruhsata tâbi inşaatın ruhsatsız yapılması halinde ruhsatsız ve kaçak inşaatı yapan yüklenici kusurlu olduğu gibi ruhsat alma edimini yerine getirmeyen arsa sahipleri de kusurludur…”

Eğer ruhsat alımı yüklenicinin üzerindeyse, sözleşmede ruhsat alımı için belli bir süre verilmesi ve bu sürenin geçirilmesi halinde de cezai şart kararlaştırılması inşaatın zamanında tamamlanması açısından arsa sahibi için faydalı olur. Yoksa yüklenici ruhsat almayı geciktirerek arsa sahiplerini mağdur edebilir. Aynı zamanda ruhsatın yüklenici tarafından alınabilmesi için arsa sahibinden vekâletname alması gerekir. Bu durumda uygulamada genelde hazır vekâletnameler kullanılmaktadır ve bu vekaletnameler hazır olduğu için yükleniciye ruhsat almaktan başka haklar da vermektedir.

Bu sebeple arsa sahibinin kendini daha iyi koruyabilmesi için vekaletnamenin sadece ruhsat alma işlemleri için verilmesine dikkat edilmelidir. İnşaatın tamamlanması için anlaşılan sürenin sonunda yüklenicinin inşaatı tamamlayamaması durumunda yüklenici temerrüde düşer, yani borcunu yerine getirmemiş olur. Özellikle ekonomik kriz zamanlarında değişen malzeme fiyatları sebebiyle müteahhitler ya inşaata hiç başlamamakta ya da inşaatı yarım bırakmaktadırlar. Bu durumda arsa sahibi ve yükleniciden kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca daire satın alan 3. kişiler mağdur duruma düşmektedirler.

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Feshi

Belli durumlarda kat karşılığı inşaat sözleşmesi fesih gündeme gelebilir.

 “Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2005/7593 esas, 2007/187 karar sayılı kararı  Kat karşılığı inşaat sözleşmeleri kural olarak mahkeme kararı ile feshedilebilir. Bunun istisnası, taraf iradelerinin fesih konusunda birleşmesidir…”

Eş deyişle, Kat karşılığı inşaat sözleşmesi feshedilmesi ancak 2 türlü şekilde olabilir. Bunlardan ilki rızai fesih, yani yüklenici ve arsa sahibinin anlaşarak sözleşmeyi feshetmesidir. Diğeri ise kazai fesih, yani mahkeme kararı ile fesihtir. Bu durumda karşılıklı olarak fesih konusunda anlaşamayan arsa sahibi ve yükleniciden biri mahkemeye başvurarak sözleşmenin feshini talep eder. Bu duruma genellikle yüklenicinin inşaata hiç başlamadığı, ya da başlasa bile sözleşmede taahhüt edilen zamanda bitiremeyeceğinin arsa sahibi tarafından anlaşıldığı hallerde karşılaşılır. Böyle bir fesih durumunda sözleşmenin feshi kural olarak geriye dönük etkili olur.

Bunun anlamı, sözleşmenin hiç yapılmamış gibi kabul edileceği ve yüklenicinin arsa payını değil de imal ettiği inşaat bedelini alacağıdır. Ancak 25.01.1984 gün ve E.3 K.1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında inşaatın büyük oranda tamamlanması ( %90 üzerinde ) durumunda Medeni Kanunun 2.maddesi hükmünce akdin ileriye dönük feshi kabul edilebileceği kabul edilmiştir. Yani müteahhit (yüklenici) kendi kusuruyla inşaatı tamamlayamadığında, eğer ki inşaatın %90’ı tamamlanmış halde ise; ki bu hesabın yapılmasında %90’lık oran sadece arsa sahibinin payına düşen bölümler dikkate alınarak değil, tüm projenin hesaba katılması ile bulunur, inşaatın gerçekleştirilen fiziki seviyesine göre yüklenicinin hak ettiği bağımsız bölüm sayısı ve bu bağımsız bölümlerin hangileri olduğu belirlenir.  Diğer bir deyişle, ileriye dönük fesihte yüklenici tapuya yani arsa payına hak kazanır. Bu farklılık daha çok yüklenicinin inşaat dairelerini 3. Kişiye sattığı durumlarda önem kazanır.

YARGITAY 15.Hukuk Dairesi 14.10.2005 tarihli, 2005/5335 esas,
2005/5448 karar sayılı kararında

“Kat karşılığı inşaat sözleşmesi, eser sözleşmesinin bir türü olup iki tarafa hak ve borç yükleyen sözleşmelerdendir. Karşılıklı borçlanmayı içeren sözleşmelerde taraflardan birinin temerrüdü halinde diğer tarafın üç seçimlik hakkı bulunmaktadır. Sözleşmenin temerrüde düşmeyen tarafı her zaman edimin ifasını ve gecikme nedeniyle meydana gelen zararının tazminini isteyebilir. Seçimlik hakkını bu yönde kullanmayan taraf edimin ifa olunmamasını ve bu kapsamda borcun ifa edilmemesinden doğan zararının tazminini isteyebilir ya da sözleşmeyi feshedebilir. Davalı, inşaatı sözleşmede kararlaştırılan süre içinde teslim etmediği gibi kusursuz olduğunu da ispat edememiştir. Bu durumda arsa sahibi ifa yerine geçen olumlu zararını istemekte haklıdır. Arsa sahibi bu nevi durumlarda kendisine düşecek bağımsız bölümlerin teslimi gereken tarih itibarıyla bitmiş haldeki rayiç değerlerini olumlu zarar olarak isteyebilir. Seçimlik hakkını olumlu zarar yönünde kullanan arsa sahibi eksik işler bedeli, cezai şart, kira tazminatı vs. taleplerde ise bulunamaz.”

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Temerrüt ve Zarar Kavramı

Öncelikle olumlu (müspet) ve olumsuz (menfi) zarar kavramlarının açıklanması konunun daha iyi anlaşılması açısından gereklidir. Olumsuz zarar sözleşmenin kurulamaması, geçersiz olması yada sona ermesi sebebiyle uğranılan zarardır. Yani sözleşmeye duyulan güvenin boşa çıkmasından kaynaklanan zarardır. Olumsuz zarar kalemleri ise yol giderleri, senet masrafları, noter masrafları, taşıma iade masrafları ve sözleşmeye güvenerek daha iyi sözleşme fırsatının kaçırılması gibi önceki sözleşmeden kaynaklanan masraflardır. Olumlu zarar ise borçlunun borcunu gerektiği gibi ifa etmemesi sebebiyle (mesela geç ifa etmesi) uğranılan zarardır.

Yargıtay kararında belirtilen durum yüklenicinin inşaatı zamanında bitirmediğinde arsa sahibinin 3 tane seçimlik hakkı olduğudur. Bunlardan ilki inşaatın tamamlanması ve gecikme sebebiyle uğranılan zararların istenmesidir. Eğer arsa sahibi bunu istemiyorsa bu isteğinden vazgeçtiğini hemen yükleniciye bildirmelidir. Daha sonra ya ifadan yani binanın tamamlanmasından vazgeçip bundan doğan olumlu zararını isteyecek ya da sözleşmeden dönerek yani geriye etkili olarak sözleşmenin ortadan kaldırılması isteyerek olumsuz zararını isteyecektir. Olumlu zarar kalemi dairelerin teslim edilmesi gereken zamandaki bitmiş haldeki rayiç bedelidir. Rayiç bedel ise dairenin satış fiyatıdır. Olumsuz zarar ise arsa sahiplerinin değişen ekonomik koşullar ve inşaat yapım şartlarının değişmesi nedeniyle daha olumsuz koşullarda sözleşme yapmış olmaları halinde kaçırılan fırsat sebebiyle oluşan zararlarıdır. İnşaatın yapılmayan kısmı ise başka bir yükleniciye yaptırılır ve bundan dolayı bir zarar olursa bu zarar işi yarım bırakan yükleniciden tazmin ettirilir.  Bu nedenle sözleşmelerde bu seçimlik haklar dikkatli ele alınmalıdır.

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Sebebiyle Alakalı Davalar Yazımızı Okuyunuz.

Ticaret Hukuku Nedir?


Ticari işlemlerin hukuku olan ticaret hukuku, hukuki işlem ve fiillerle ticari faaliyetler sonrası ortaya çıkan ticari işlem ve hükümleri esas almaktadır. Ticari işletme hukuku, şirketler hukuku ve kıymetli evraklar hukuku olarak üç ana dala ayrılır.

Ticaret Hukuku Uygulama Alanını Belirleyen Sistemler

Ticari faaliyetleri düzenleyen ticaret hukuku uygulama alanını belirleyen sistemler 4 ana başlıkta inceleniyor.

  1. Subjektif sistem: Fransız Devrimi ile eleştirilen subjektif sistem tacirler hukuku olarak ta tanımlanır.
  2. Objektif Sistem: Kişilerin önemli olmadığı, ticari işlemlere uygulanan sistemdir.
  3. Karma Sistem: Tacirlerin ve ticari işlemlerin esas alındığı sistemdir.
  4. Modern Sistem: Ticaret hukukunun ticari işlemlerin hukuku olarak ele alındığı sistemdir. Sistemin temelinde ticari işletmeler olup ülkemizde uygulanan ticaret hukuk sistemidir. Alman Profesör Ernest Hirşt tarafından hazırlanmış olup 20. yüzyılda da ortaya çıkmıştır.

Ticari İşletme

Gelir sağlamak amacı ile kurulan ve esnaf işletmesi sınırlarını aşan bir işletmedir. Esnaf işletmelerinden büyük ölçekli olup faaliyetleri bağımsız ve süreklidir.

Ticari İşletme Unsurları

  1. Gelir Elde Etmek: Ticari işletmelerin hedefi gelir sağlamak olup malvarlığında olumlu artış olmalıdır.İşletmenin zarar etmesi durumunda şirket ticari işletme olmaktan çıkmaz.
  2. Süreklilik: Ticari işletmeler süreklilik niyetiyle kurulur. Faaliyet gereği dönemsel, kesintili, sezonluk veya periyodik olabilir. Okul kantinleri, plaj işletmeleri ve yazlık-kışlık oteller bunlara örnektir.
  3. Bağımsızlık: Gerek idari, gerek mali gerekse ekonomik anlamda bağımsızdır. İç ve dış ilişkilerde başka bir işletmeye bağlı değildir. Bağımsız olmayan şubeler birer ticari işletme değildir.
  4. Esnaf Faaliyet Sınırlarını Aşma: Ticari işletme faaliyet düzeyini aşmalı, basit usulde vergilendirilmelidir.
  5. Esnaf: Geliri belirlenen maksimum sınırları aşmayan, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla beden çalışmasına dayanan, sanat veya ticaretle uğraşan kişiye esnaf denilir. Esnaflar ustalık belgesine sahiptir. Kuaför ve terzi esnafa örnektir.

Ticari İşletmede Merkez ve Şube Unsurları

Birbiri ile bağlantılı çalışan şubeler aynı gerçek veya tüzel kişiye aittir. Kar zarar ise merkeze ait olup şube aracılığı ile elde edilen hak ve borçların sahibi işletmedir.

Merkez; işletmenin ticari, idari ve hukuki faaliyetlerin yürütüldüğü yerdir. Bağlı olduğu şube veya şubelere emir ve direktifler merkezden gider. Ticari işletme merkezi tek olup birden fazla ikametgahta olabilir.

Şubeler ticari işletmeye bağlı olup tüzel kişiliği yoktur. Merkezin nam ve hesabına çalışır. Mekan ve muhasebe farklıdır ve iç ilişkilerde bağımlı olmasına karşın dış ilişkilerde bağımsızdır.

Merkez Şube Ayrımı Sonuçları

Bir tacirin birden fazla ticari işletmesi varsa, her işletme birbirinden bağımsızdır. Her biri ayrı ayrı ilgili ticaret siciline tescil olunur. Şubeler, merkezin ticaret unvanını şube olduklarını belirterek kullanır. Şubeler ticaret ve sanayi odasına kaydolmak zorundadır.

Türk Ticaret Kanunu Tasarısı

1 Ocak 1957’de yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunu, yürürlüğe girdiğinden bu yana ihtiyaçlar dikkate alınarak birçok değişikliğe uğramış, günün koşullarına uygun hale getirilmiştir. TTK tasarısı her şirkete web sitesi kurma zorunluluğu da getirmektedir.

Ticari Dava

Ticari davalar; ticari işletmeyi ilgilendiren davalardır. Her ticari faaliyet ticari dava konusu değildir. Kişinin kendi evine mobilya alması bunlardan biridir. Bono gibi TTK’da belirtilen konular ticari dava konusudur. Ticari davalar Ticaret Mahkemesi’nde görülmektedir.